DİN TÜCCARLIĞI

Yer yüzündeki tüm kötülüklerin anası cehalet cehaletin babası da din tüccarlarıdır. Sermayesi yalan müşterisi cahildir. Çoğu sıpyan mektebinden yetişme, ilimle, irfanla ve bilimle alakaları olmayan en büyük meziyetleri “ne kadar da nefesi kuvvetli hoca” ünvanıyla din sömürüsü altında insanları kandırmak. Üfürük, sadaka, fitre ve zekatla geçinip jeeplere binen, villalarda oturan, koruma ordularıyla gezen sözüm ona aziz hocalarımız ve onları kanaat önderi gözüyle gören ve koruyan siyasilerimizden ibarettir.

 

Yazılı ve görsel basında karşımıza çokça çıkar. Siyasetin şanındandır parti liderine methiyeler düzmek. Övgünün saygı çerçevesinde olması gerektiğine sevginin abartılmadan, toplumun dini değer yargılarının zedelenmesine izin verilmeden yapılması gerektiğine inanıyorum. Methiyelerin dozunu aşanlara, zaman zaman bir gazete köşesinde ya da bir televizyon programında mutlaka denk gelmişizdir.

 

Bir Milletvekili: Belediye başkan adayı için “vereceğiniz destek, kıyamet günü beraat belgelerinizden biri olacak” diye beraat belgenizi dünyada veriyor. Bir millet vekili: “Allah, Başbakanımızı bizim başımıza nasip ettiği için her gün iki rekat şükür namazı kılmamız gerekir” diyerek nafile namazlara İki rekat daha ekliyor. Bir Milletvekili: “Başkanımız ümmetin lideridir” diye halifelik ilan ediyor. Bir Milletvekili: “Başkanımıza dokunmak bile ibadettir” diye telkinde bulunuyor. Bir Üniversitesi Rektörü: “İslami olarak cumhurbaşkanına itaat etmek farzı ayın’dır. Karşı gelmek de harpten kaçmak manasına gelir, haramdır” diye icazet verebiliyor.

 

Eskiden İran'da çaya tatlandırıcı olarak hurma ve üzüm katılıyormuş.

İngilizler İran'a şeker satmaya kalkmışlar fakat  bunu başaramamışlar.

 

Sonra İranlı Mollalarla irtibat kurmuşlar.

İngilizler Mollaların vereceği fetva karşılığında kazancın % 10'nu teklif etmişler.

 

 Nitekim bir cuma namazında (İran'da cuma namazları o bölgenin en büyük camisinde ve çok kalabalık olarak kılınıyor) cuma hutbesinde mollalar şu vaazı veriyor;

"Siz Allah'ın nimeti olan hurma ve üzümü nasıl olur da çaya katarsınız! Bundan böyle çaya şeker katacaksınız!"

 

Bu vaazdan sonra İran'lılar çaya şeker katmaya başlıyorlar.

 

İşler yoluna girince İngiliz'ler, mollalara verdiği % 10 payı satışların iyi gitmediği gerekçesiyle vermemeye başlıyor.

 

Bunun üzerine mollalar ikinci bir fetva veriyor. Cuma hutbesinde; "Gavur icadı şekeri çaya katmak caiz değildir!"

Bu fetva üzerine İran'lılar evlerindeki şekerleri sokaklara döküyorlar.

 

İngiliz firmaları mecburen, mollalarla yeniden masaya oturmak zorunda kalıyor.

Fakat mollalar bu sefer % 20 pay istiyor. Eee dinsizin hakkından imanlı(!) gelir(miş). İngiliz'ler çaresiz teklifi kabul ediyor.  

 

Mollalar cuma hutbesinde bu sefer:

"Biz size çaya şeker katmayın dedik ama sokaklara dökün demedik, şekeri sokağa dökmeyeceksiniz, şekeri çaya batıracak ve böylece gavur icadı şekere boy abdesti aldırarak içeceksiniz!" diye fetva veriyor.

 

Tabii ki bu fetva İran halkı tarafından hemen yaşama geçiriliyor.

 

Dinin, cahil insanları aldatmak, yönlendirmek, onları sömürmek açısından ne kadar etkili olduğunu gösteren bir örnektir bu. En büyük cehalet bilmemek değil, bilmediğini bilmemek ve bunun üzerine bir de bilgiçlik taslamaktır.

Sağlıcakla…

Gazete Damgadan alıntıdır.