Terzi Ahmet Usta ile Söyleşi
Hazır giyimin hayatın merkezine yerleştiği, gençlerin çıraklık kelimesini bile duymak istemediği bir dönemde; yıllarını dikişin, ütünün ve sabrın gölgesinde geçiren ustalar sessizce mesleklerinin geleceğini izliyor.
O ustalardan biri de kırk beş yıldır aynı tezgâhın başında çalışan Terzi Ahmet Usta.
Küçük dükkânının kapısını araladığımda beni karşılayan şey önce buhar kokusu, ardından dikiş makinesinin hiç bitmeyen ritmi oluyor. Terzi Ahmet Usta, makinesini durdurup hafifçe gülümsüyor: “Buyur, Erhan Hoca, ne soracaksan sor.”
“Çırak yok, çünkü sabır yok”
Söze hemen herkesin aklındaki soruyla giriyorum:
– Neden artık terziler çırak bulamıyor?
Terzi Ahmet Usta derin bir nefes alıyor:
“Şimdiki gençlerin suçu değil aslında” diyor.
“Terzilik uzun yolculuktur. İlk yıllar para azdır, işi öğrenmek zordur. Sabır ister, el emeği ister. Genç haklı olarak ‘Ben yıllarca bekleyemem’ diyor. Bir de hazır giyim var, hızlı tüketim var… Her şey çabuk, bizim meslek yavaş. O yüzden çırak gelmiyor.”
“Terzilik ölmez, sadece şekil değiştirir”
– Peki terzilik bitecek mi gerçekten?
Bu soruya hiç düşünmeden cevap veriyor:
“Bitmez! Sadece eski kalabalık günleri olmaz. İnsanlar pantolonunu kısaltacak, ceketini daraltacak, özel günlerinde kendine yakışanı diktirecek. Hazır giyim herkesi aynılaştırıyor; özel dikim ise kişiyi ortaya çıkarır. Bu ihtiyaç hiç bitmez. Meslek ölmez ama dönüşür.”
Teknolojiye meydan okuyan ustalık
– Teknoloji sizi zorlamıyor mu?
“Zorlar tabii. Kesim makineleri, dijital kalıp programları… Hepsi çok iyi. Ama kumaşın canlılığını insan görür. Bir ceketin omuza oturup oturmadığını makine anlayamaz. Kararı usta verir. Ustalık hâlâ geçerli bir kelime bu hayatta.”
Gençlere bir cümlelik öğüt
“Bir çırak gelse kapınıza, ne derdiniz?” diye soruyorum.
“Sevmeden gelme derdim. Bu meslek zor, ama sevene dünyaları verir. Bir gün kendi dükkânını açarsın, kendi işinin sahibi olursun. Ustalık insanı özgürleştirir.”
Mesleği taşıyan tek şey: Teşekkür
Söyleşinin sonunda gözlüklerini çıkarıp tezgâhın kenarına bırakıyor.
“Bunca yıldır sizi hâlâ heyecanlandıran nedir?” diye soruyorum.
Terzi Ahmet Usta gülümsüyor:
“Bir müşteri prova sırasında aynaya bakıp ‘Usta, tam bana göre olmuş’ diyorsa… Bana verilen en büyük ücret budur. Ne maaş, ne makine… O cümle işin özü.”
Hazır giyimin egemen olduğu, zanaatların giderek unutulduğu bu çağda Terzi Ahmet Usta ve onun gibiler yalnızca bir mesleği değil, bir kültürü de ayakta tutuyor. Terziliğin sonu mu gelir, yoksa yeni bir başlangıç mı doğar bilinmez; ama bir gerçek var ki ustaların sessiz emeği hâlâ hayatımızın en görünmeyen ama en sağlam dikişlerinde yaşıyor.
-/-/-/-
Zeytin Ağaçlarının Gölgesinde Ekonomik Gerçekler
Balıkesir’in yamaçlarında, Edremit’ten Havran’a, Ayvalık’tan Gömeç’e kadar uzanan o kadim zeytin ağaçları…
Dallarındaki her zeytin tanesi, tarihin içinden süzülüp gelen bir hikâye taşır. Anadolu’nun en eski tanığıdır zeytin ağacı; sessizdir, sakin görünür ama güçlüdür. Yüzyıllardır hem kültürümüzü hem soframızı hem de ekonomimizi besler. Bugün ise bu kadim ağaçların gölgesinde, tartışılması gereken bir başka gerçek duruyor: Zeytin üreticisinin giderek ağırlaşan ekonomik mücadelesi.
Her sezon umutla başlayan hasat yolculuğu, son yıllarda üretici için giderek zorlaşıyor. Gübre, işçilik, mazot, ilaçlama maliyetleri artarken, zeytinin dalından fabrikaya, fabrikadan sofraya uzanan yolculuğu her adımda daha pahalıya mal oluyor. Ancak bu maliyet artışının karşılığı, çoğu zaman üreticinin eline geçmiyor.
Zeytinyağının raftaki fiyatı yükselirken, üreticinin kazancı yerinde sayıyor. Bu da bizlere, tarımsal zincirde en ağır yükü taşıyanın yine toprağın gerçek sahibi, yani üretici olduğunu gösteriyor.
Zeytinliklerin geleceği
tehdit altında mı?
Bir başka gerçek de şu: Zeytinlik alanlar yıllardır farklı baskılar altında.
Turizm yatırımları, imar baskıları, kontrolsüz yapılaşma, bazı bölgelerde madencilik tartışmaları…
Her biri zeytin ağacının sessiz varlığına yönelen tehditler.
Oysa bir zeytin ağacını kesmek, sadece bir ağacı yok etmek değildir.
Bir kültürü, bir ekonomik değeri, bir yaşam biçimini kaybetmek demektir.
Balıkesir’in kimliğini oluşturan en önemli unsurlardan biri olan zeytinin geleceği, ancak güçlü bir koruma bilinciyle sürdürülebilir.
Üreticiler bugün en çok şunu istiyor: “Önümüzü görelim.”
Fiyat politikalarında istikrar, desteklemelerde adalet, üretim planlamasında şeffaflık…
Bunlar sağlanmadıkça, zeytincilikte uzun vadeli kalkınma mümkün değil. Çünkü zeytin, bir yıllık değil, bir ömürlük yatırımdır. Bir ağacın verime gelmesi bile yıllar alırken, üreticinin günübirlik belirsizliklerle ayakta kalması kolay değil.
Bir ekonomik değer
değil, bir yaşam kültürü
Zeytin Balıkesir için yalnızca bir tarım ürünü değildir; bir kültürdür, bir gelenektir, bir kimliktir.
Sabah kahvaltısındaki zeytin tanesiyle sınırlı değildir onun anlamı.
Emeğin, sabrın, bereketin simgesidir.
Bugün ekonomik krizler, piyasa dalgalanmaları ve artan maliyetler zeytin üreticisini köşeye sıkıştırıyor olsa da, bu ağaçlar hâlâ toprağa sıkı sıkıya bağlı duruyorsa bunun tek sebebi var: Bu topraklarda zeytin sadece para kazanılan bir ürün değil, kuşaktan kuşağa aktarılan bir mirastır.





