Geçen yıl Şubat’ın 6’sında meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından depremzedelerin ‘Devlet nerede?’ çığlıkları ve iktidarın bu çığlıklara verdiği tepkiler, ‘Devlet-Hükümet-Din’ farklılıkları ile birlikte ‘birey-toplum’ sorgulamalarını da aradan geçen bir yılı aşkın bir sürden sonra bir kez daha gündeme getirdiği kanısındayım. Tüm bunlara ilişkin olarak geçen yıl sanırım yine Mart ayı içerisinde üstat Emre Kongar’ın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazısı okumuştum. Şimdi sizlere Emre Kongar’ın o yazısından kısa alıntılar yaparak derlediğim konuya ilişkin görüşlerimi ifade etmek istiyorum; İnsanlığın iki çelişkisi vardır: Bunlar ‘insan-doğa’ ve ‘insan-insan’ çelişkisidir, diyebiliriz. İnsan-doğa çelişkisi ‘TEKNOLOJİ’ İnsan-insan çelişkisi ise ‘İDEOLOJİ’ üretir. İnsanlık bu çelişkiler bağlamında hem bu çelişkileri çözmek için, hem de bu çelişkilerin ürünü olarak ‘DEVLET’ kurar. Sözün özü şudur; aslında ‘DEVLET’ doğada yoktur. Yani insanlar tarafından, bu iki temel çelişki bağlamında, bu çelişkilerin hem kendi içlerindeki hem de kendi aralarındaki etkileşimleri sonucunda icat edilmiştir. Devletin kuruluş amacı yurttaşlarını, doğaya ve başka insanlara karşı korumaktır. Dolayısıyla denklemi böyle kurup buradan ilerlersek iki temel amaç söz konusudur; Bunlardan ilki, birincil ve öncelikli amacı, insanı doğaya karşı korumak, vahşi doğada var olabilmektir. Böylece hem insanlar arasındaki dayanışma ve işbirliği hem de teknoloji üretilir. Dayanışma, işbirliği ve teknoloji üretildiği andan itibaren de ideoloji üretilmeye başlanır ve böylece devletin ikincil amacı ortaya çıkar O ikincil amaç ise ‘insanları öteki insanlara karşı koruma’ işlevi ve görevini üstlenir ve de meydana getirir. Çünkü teknolojiye sahip olan ve dayanışma ile işbirliğini gerçekleştiren ‘BİZLER’ ile ‘BİZLERDEN’ farklı olan, bizimle dayanışma ve işbirliği içinde olmayan ‘ONLAR’ kavramları kaçınılmaz olarak ayrışmaya başlamış olur. Böylece zaman içinde ‘KİMLİKLER’ ortaya çıkar ve ‘ONLAR’ da yine kaçınılmaz olarak belki de ‘BİZLERİN’ düşmanları haline bile gelebilir. Böylece ne olur veya olabilir biliyor musunuz? Ortaya çıkan ‘insan-insan’ çelişkisinin ürettiği ‘İDEOLOJİ’ kavramının, kimlikleri de üreten ilk tohumları atılmış olur. Elbette ‘BİZ’ ve ‘BİZLER’ diye kimliklerin farklılaşması üzerinden tohumları atılan ideoloji de yine kaçınılmaz olarak, ‘DEVLET’ aygıtının güçlenmesiyle, Devlet içinde, ‘Yöneten-Yönetilen, Teknolojiye sahip olan, olmayan, Sömüren-Sömürülen’ gibisinden temel farklılıkları ve çelişkileri de belirleyen, hatta ortaya koyan bir nitelik kazanmış olur. Yine Emre Kongar hocanın bu denklemden hareketle yaptığı analize göre; Devletin ilk çekirdeği, göçebelik döneminden yerleşik döneme geçerken aile, sürü, aşiret, boy, beylik biçiminde olgunlaşmış olur. Bundan sonrası ilkel tarih bilgisiyle bile anlaşılabilir düzeye erişebilir. Tarih boyunca bakıldığında ‘Tarım Devrimi’ insanları toprağa yerleştirir, din devletleri kurulur. Bu devletlerde, ‘Devlet, Hükümet ve Din’ tek bir şahsın, kişinin egemenliğine girmiş olur. Yani bu türden bir devlette ‘Hükümet ve Şahıs’ aynı kişinin egemenliğindedir. Örnek vermek gerekirse Batı’da ‘DEVLET BENİM’ diyen 1789’da ihtilal ile devrilen Fransa kralı Louis’nin gibilerini ve onun benzerini söyleyebiliriz. Doğu’da ise, Osmanlı padişahlarını ve günümüzde de Suudi Arabistan kralını ve benzerlerini örnek olarak verebiliriz. Daha sonraki süreçte ‘Endüstri Devrimi, laikliği, seçimi, milliyetçiliği, Devlet-Hükümet-Din-Şahıs’ farklılaşmasını getirmiştir. Böylece artık demokrasi yükselmeye, ‘Temel İnsan Hak ve özgürlükleri’ yeşermeye, filizlenmeye başlamıştır. Devlet yurttaşlarını korumak için hükümetten farklılaşmış, hakkı, hukuku temsil eden bir süreklilik kazanmış, hükümet ise Devlet aygıtını yurttaşların isteklerine göre kullanan geçici bir kuruma dönüşmüş olmaktadır. Ancak, seçimin ve milliyetçiliğin, sermaye, din ve siyaset tarafından istismarı ise Faşizme yol açabilir. Faşizmde, ‘Devlet-Hükümet-Şahıs’ din adamlarının ve sermayenin de yardımıyla yine bütünleşme sağlanabilir. Derken süreç içerisinde ‘Endüstri Devrimi’ de ‘Bilişim Devrimine’ evrimleşerek dönüşebilir. Çağımızda yaşanan Bilişim Devrim’ lerin de ideal olarak, ‘Demokrasi ve İnsan Hakları’ kavramlarının yerleşmesi esastır. İnsanların din, ırk, dil, cinsiyet farkları ne olursa olsun, eşit oldukları kabul edilmelidir. Çünkü; DEVLET, BU EŞİTLİK VE ONUN TEMELİ OLAN İNSAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNİ KORUMAK İÇİN VARDIR. Hükümetler ise bu DEVLETLERİ bir dahaki SEÇİME KADAR temsil etmek vardır. DEVLET olanaklarını HALKIN YARARINA KULLANMAK üzere GEÇİCİ olarak görevlendirilen bir siyasal kurumlardır…
İşte bütün mesele, sözün özü budur, bu çerçeveden, bu kapsamdan bakıldığında ‘HER ŞEY’ daha net ve berrak anlaşılabilir ve sorunların çözümün ‘DEMOKRASİ’ olduğu ortaya apaçık çıkmış olur…
Yorum yapın