CUMA NAMAZI

Yedi günün tek rehberi
Duyun Allah’u Ekber’i
Kuranın kutlu haberi
Cuma vakti, dua vakti
İsmail SARIÇAY

1974 yılında Bitlis in şirin ilçesi Tatvan Sağlık Ocağında göreve başladım. Van gölü ve çevresi başta Van olmak üzere Tatvan ve Bitlis in güzel ilçeleri Van Gölünün kıyısında karlı dağların ortasında kefal Balığı ve nefis kokulu sodalı suyuyla ve bin bir güzelliklerle çevrili bir doğa ve tabiat harikası ve inci tanesidir Tatvan. Siz burayı bir de yazın göreceksiniz insanın içine huzur umut ve sevgi aşılıyor. Van gölünün bir renkten bir renge geçerken karlı dağlar ve soda kokulu denizi andıran güzelim gölün kıyısında ki bu güzel şehir beni her zaman buraya çağırır. Gençliğimin ve delikanlılığımın yedi yılını geçirdiğim öğrenci ve memur olarak bulunduğum Van ve Tatvan en güzel günlerimin geçtiği bu yerlerde yaşadığım tatlı ve güzel hatıraları ömrüm boyunca unutmam mümkün değil. Belki de elimi uzatsam tutabileceğim o güzelim yerler ne yazık ki çok uzak olduğundan gidemiyorum, gelemiyorum. Ama bende ki ve belleğimde ki unutulmaz yerlerini her zaman korumaya devam ediyorlar. Yine oradan bir hatıramı siz okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Tatvan da göreve başladıktan sonra yavaş yavaş Tatvan’ı ve etrafındaki köyleri de tanımaya başlamıştım. Sadece Tatvan merkeze değil köylere de hizmet götürüyorduk. Köylerde hasta takibi ve muayenesi, okul çocuklarının ve bebeklerin aşı tedavi ve diğer sağlığı hizmetlerini yapmaya çalışıyorduk. Hizmet götürdüğümüz köylerin çoğu Van gölünün çevresindeydi. Hepsinin manzarası çok güzel seyrine doyum olmazdı. Bilhassa ilkbahar ve yaz aylarında bir tarafta karlarla kaplı dağları diğer tarafta masmavi Van gölü ve çevresinde ki harika görünümlü yeşilin her tonunu taşıyan köylerini seyretmek ve dolaşmak bize sonsuz bir zevk veriyordu.
Yine böyle bir Mayıs ayının güzel bir gününde gölün güney kıyısında ki bir köyüne aşı yapmak için yola çıktık. Köyün yolu yeşilliklerle dolu ve yemyeşil ağaçların süslediği nefis manzaralı gölün tam kıyısından uzanan toprak bir yoldu. Tatvan a uzaklığı 15 km civarındaydı. Kısa süre içerisinde köyün yaklaşınca bizi önce gölün kıyısında karşılayan köyün mezarlığı olmuştu. Köye varmak için önce mezarlıktan geçmek gerekiyordu. Ancak bu mezarlığın bir özelliği vardı. Diğer gördüğüm mezarlıklardan çok farklıydı. Ben çok mezarlık gördüm ama böyle güzel bir mezarlık hiç görmemiştim. Bu mezarlık Van gölünün kenarında hafif bir yamaçta Van gölüne bakıyordu. Fazla büyük değildi ama seyredilmeye doyulmaz bir güzelliği vardı. Etrafı tel örgüyle çevrilmiş içi servi ağaçları, kavak ağaçları ve bin bir renkli çiçeklerle ve yeşilliklerle süslenmiş, mezarların çoğu mermerden yapılmış nefis bir manzarası vardı. 
Mezarlığın temizliği bakımı yapılmış çoğu kez ürkütücü olan bildiğimiz birçok mezarlığın aksine burası enteresandır ki insanın bir an ölüp de burada yatmak istediğini uyandırıyordu. Ben böyle bir mezarlığı başka yerlerde hiç görmemiştim. Bir zaman durduk ve bu güzel mezarlığı seyrettikten sonra köye doğru hareket ettik. Köy zaten mezarlığa çok yakındı. Orası da aynen mezarlık gibi çok güzeldi ve çok güzel manzarası vardı. Her taraf yemyeşil kavak ağaçları ve yeşilliklerle süslü ortasından ufak bir dere akıyordu. Köy bakımlı ve temiz bir haldeydi. Biz önce köy okuluna gittik, öğretmen arkadaş bizi çok güzel karşıladı, okul çocuklarına aşı yaptıktan sonra ufak çocuklara ve bebeklere de aşı yapıp gelen vatandaşlara ve bilhassa hamile kadınlara gerekli eğitici bilgileri verdikten sonra muhtarın evine gidip yemek yedik ve çayımızı içtik. O gün Cumaydı ve bizde Cuma vakti gelince abdestimizi aldık ve camiye gittik. Cemaat fazla kalabalık değildi, ama yavaş yavaş cami dolmaya başlıyordu. İmam efendi başladı Kürtçe vaaz vermeye. 15 dakika derken yarım saat devam etti. Arada birde başını kaldırıyor cemaati sayıyordu. Ben anlatılanları anlamadığım için ister istemez bir sıkıntı basmıştı. 
Ben yanımda oturan oranın yerlisi şoför arkadaşa namazı ne zaman kılacağımızı sorduğumda: –Biraz sonra kılarız cevabını aldım. Yine beklemeye başladık ve aradan biraz daha zaman geçince baktım imamın hiç yerinden kıpırdadığı, namaza falan başladığı yok. Ben yine şoför arkadaşa hala neden namaza başlamadığımızı sorduğumda bana bu defa enteresan bir cevap verdi.-Aslan bey imam Cuma namazını kıldıracak ama cemaatin 40 kişi olmasını bekliyor, ondan sonra kılacağız demez mi. Büyük bir şaşkınlık yaşamaya başladım, çünkü Hanefi mezhebinde böyle bir durum yoktu. Yine şoföre döndüm - Peki bu 40 kişi ne tamamlanacak da biz namazı kılacağız diye sorduğumda başını salladı ve – Ne zaman tamamlanırsa o zaman diye cevap verdi. Artık iyice sıkılmış ve bunalmıştım. Ayağa kalktım ve bu defa cemaati kendim saymaya başladım. Tamı tamına 39 kişiydi ve bir kişi eksikti. Biz de bir kişiyi bekliyorduk. İşin bir diğer ilginç yanı da biz Hanefi olduğumuz için bizi de cemaatten saymıyorlardı. Artık dayanamadım ve caminin dışına çıktım, etraftan gelen giden var mı diye gözetlemeye başladım. Caminin hemen yakınında bir kişi çift sürüyor işin bitmesini bekliyordu. Adama seslendim ve işini bitirip camiye gelmesini söyledim. Adam birkaç dakika sonra işini bitirdi ve camiye teşrif etti. 
Nihayet 40 kişi tamamlanmış ve biz gecikmeli olarak saat 15.00 sıralarında Cuma namazını kılabilmiştik. Kılmıştık diyorum ama açık söylemek gerekirse o sıkıntı ve sinir içerisinde nasıl namaz kıldığımı ben de tam olarak anlamış değilim. Camiden çıkar çıkmaz bizi sabırsızlıkla bekleyen bayan arkadaşları da alarak köyden ayrıldık ve bir daha da köy gezilerine mecbur kalmadığım sürece Cuma günleri gitmemeye gayret ettim.