CHP’nin 31 Mart yerel seçimlerinde ortaya çıkan yükseliş dinamiklerini salim kafayla incelerken altının en çok çizilmesi gereken konunun, CHP’nin toplumu birleştirici politikalarıdır, kanısındayım.

İşin şurası mutlak bir gerçektir; iyi, çalışkan ve de dürüstlük temeline dayalı halkçı belediyecilik anlayışıyla desteği kanaatim odur ki, CHP genel merkezinin öteden beri savunduğu politikalarına gerçek anlamıyla bir sahicilik kazandıracaktır.

Ama belki de başından beri yani 1 Nisan’dan sonraki sürecin ilk günlerinde yerel seçimlerin yarattığı ve doğal sonucu olarak getirdiği bu coşkulu yükselişin deyim yerindeyse ‘canım cicim günleri’ epeyce geride kalmıştır, kanaatindeyim.

Çünkü bu sözünü ettiğim coşkulu ve de elbette heyecan dolu yükselişin yerleşik ve kalıcı olmaya yönelik inşası çok daha zorlu bir süreçtir, inancındayım. 31 Mart sonrası Nisan ayının ilk günlerinden itibaren bu yükselişin önümüzdeki yaklaşık dört yıl boyunca inşa dönemine girilmiştir ve bunun asla geri dönüşü yoktur. Bu nedenle öncelikle yineleyerek bir kez daha belirtmek isterim ki Cumhuriyet Halk Partisi halkçılık temelinde yükselmelidir. Halkçılık, AKP’nin sermayecilik, talancılık, kayırmacılık esasına sayalı parti ve çevresini zenginleştirme, geride kalan tüm milleti yoksullaştırma politikalarının bir anlamda panzehridir, düşüncesindeyim.

AK Parti 22 yıldır her açıdan, tüm yöneticileri ve kayırdığı adamlarıyla ihaleleriyle beslediği şirketleri ile ülkenin en zengin sınıfı, partisi, zümresi haline gelmiştir, bilmem farkında mısınız?

AKP’nin bu son seçimde kaybettiği belediyelerine bir bakın, yönettikleri kentler yüz milyonlarca, milyarlarca faiz ve borç yükü altına sokacak kadar büyük bir yağmanın merkezlerine dönüşmüş durumda görünmektedirler. Seçimi kaybettiğini gördüklerinde ise acele son yağma imzalarını atmaktan çekinmemiş, geri durmamışlardır.

Belediyeler esasen ‘kimsenin halkın parasını çarçur edebilecekleri yerler’ kesinlikle değildir. Bu durumda Belediyelere ve de özelikle Büyükşehir belediyelerine borçlanma kriterleri getirilmesi ve bunun kanunla sınırlandırılması kaçınılmazdır. Aslına bakarsanız AK Parti’nin bu son seçimde açıkça gözlenen ‘düşüş dinamikleriniCHP’nin yükseliş dinamiklerine dönüştürecek bir inşadan öncelikle bahsetmek gerekmektedir…

CHP’nin 2028’e giderken ‘halkçı belediyeciliğin temel taşlarını nasıl döşeyeceğini’ şimdiden bilmemiz olanaksızdır. Aslında tüm bunlar bir ilkeler bütünlüğü gerektirmektedir. Bu arada 2028’e giden yolun ‘epeyce çok dikenli olacağının işaretleri’ mevcuttur. Son bir aylık süreçte türlü bahanelerle yaşanan ‘kayyum atamaları’ bunun en belirgin örnekleridir. Yani sizin anlayacağınız bunlar iktidarı teslim etmemek için bundan sonraki süreçte inanın hemen her şeyi yapacaklardır…

Sözün özü şudur; 31 Mart yerel seçim sonuçlarından sonra yine bu sütunlarda yayımlanan bir yazımda ‘ne Türkiye’de ne de Balıkesir’de artık hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır’ demiştim ve olmadığı da geçen sekiz aylık süreçte bariz biçimde görülmüştür. İnanıyorum ki büyük olasılıkla 2028’e kadar bile süremeyecek olan önümüzdeki süreçte yazımın başlığında da belirttiğim gibi ‘yeniden inşa süreci’ daha çok zorlu, epeyce meşakkatli geçecektir!..