Ege bölgesine sıkça gider gelirim. İşlerim çok acil değilse mutlaka batı Trakya yolunu kullanırım, otoban ve boğaz köprüsüne girmem. Tekirdağ, Malkara, Keşan ve Gelibolu’dan Eceabat’a gelir, Kilitbahir vapur iskelesinden karşıya geçerim.
Vapur iskelesinin karşısında dağın yamacına konumlandırılmış “Dur yolcu” yazısını yüzlerce kez okur ve düşünürüm. Atalarınızın 108 yıl önce verdikleri kahramanca mücadeleyi iliklerime kadar hissederim. “Çanakkale geçilmez” sözündeki dayanışmayı, vefayı, yokluğu, maneviyatı, açlık ve sefaleti bir kez daha idrak ederim. Gökyüzüne değecekmiş hissi veren ormanlarına baktığımda, her ağacından bir şehit asker ayağa kalkmış ve topraktan yeşermiş gibi gelir bana.
Lapseki yönüne doğru ilerleyip Umurbey köyünden yola devam etmenin eşsiz bir keyfi vardır. Ormana sırtını dayamış köyde, ilk olarak sizi üzüm bağları karşılar. Şeftali ve kayısı ağaçları üzüm bağlarına eşlik eder. Mevsim ilkbaharsa kiraz ve erik yemekten yol kat edemezsiniz. Mevsim sonbahar ise ceviz ve kestaneler ve muhteşem turuncu yapraklarıyla cennet hurmaları görmeye ve tatmaya değer.
Köy yollarından devam ettiğinizde eşsiz orman manzarasıyla oksijeni içinize çekerek Koca yaylaya ulaşırsınız. Keçiler, tilkiler, sincaplar ve kuşlar arkadaşlık eder yol boyunca. Dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz canlı çeşitlerine şahitlik ederek Çan'da bulursunuz kendinizi. Çan’dan sonra yine orman yolundan, Yenice üzerinden Kalkım beldesine kadar ulaşırsınız. Kalkım'da sizi kırmızı renge bürünmüş çilek tarlaları karşılar. Gözünüzün gördüğü her yer çilek. Köy halkı çilek ikram eder size. Avuç dolusu çilekleri dalından koparıp yiyebilirsiniz. Yolun devamı sizi şelaleler, derelerle, çam ağaçlarının gölgesinde Edremit’e kadar götürür.
Yine yaz mevsimi yine ağustos sıcakları. Bu sıcakları cehennem ateşine çeviren Çanakkale’mizin, Kazdağlarına arkasına dayamış muhteşem ormanları yanıyor. O muhteşem güzellikler gözümüzün önünde yok oluyor. İçinde binlerce canlı barındıran, yollarından gitmeye kıyamadığımız ormanlarımız yanıyor. Ağaçlar, bitkiler, çiçekler alevler içinde ülkemizin Akciğeri yanıyor.
Doğal güzelliği ve zengin bitki örtüsü ile dünyanın sayılı dağlarından olan, nefes aldığımız, suyundan içtiğimiz, derelerinde yüzdüğümüz, çimlerinde koştuğumuz Kazdağlarımız yanıyor. Alp dağlarından sonra en yüksek oksijen miktarına sahip hiçbir bölgede olmayan binlerce tür bitkisiyle, çiçekleriyle, ağaç çeşitleriyle bir doğa hazinesi gözümüzün önünde tükeniyor.
Sebebi ve nedeni ne olursa olsun, içimizi yakan bu ateşin tarifi yok. Yıldırım düşmesi, yüksek sıcaklık doğal afet gibi nedeni ne olursa olsun, sahip çıkamayan önlem alamayan devlet suçludur. Sigara izmariti atan, mangal ateşini bırakan, çöpünü bırakan insanımız suçludur. 30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutladığımız şu günlerde, Velhasıl bu güzelliklere sahip çıkamayan hepimiz suçluyuz. Düşmanın yapmadığını hep beraber toplum olarak bizler yapıyoruz. Topsuz, tüfeksiz ve savaşsız Çanakkale geçiliyor. Maalesef bizler bunun farkında değiliz.
Sağlıcakla…
Damga gazetesinden alıntıdır.
Yorum yapın