Memleketimizin bugünkü haline ve insanımızın ‘pür mealine’ bakıp da bırakın gülebilmeyi gülümsemek bile pek mümkün görünmüyor ama ‘enseyi karartmamak, memleketin kasvetinden nasibimizi almamak için’ her şeye rağmen yaşanan tüm bu olumsuzlukları ‘bir an olsun’ bir tarafa bırakıp gülümseyebilmek hatta becerebiliyorsak gülümsetebilmek de gerekiyor kanımca…

Daha önce bu sütunlarda yine benzer başlık ve içerikli yazılarımda yazıp anlatmıştım ama ben ‘yine hiç üşenmeyeceğim, zaruret hasıl olduğunu düşündüğümden dolayı’ yine yazıp anlatacağım. Elbette mizah duygusu ve yetisi bu denli körelmiş, hatta yok olma seviyesine gelmiş bir toplumda ‘bu iş nasıl olacak, gerçekten çok zor ama’ ben yine de ‘sizleri bir nebze de olsa gülümsetmek adına’ konuya dair bir şeyler anlatmak istiyorum…

İşte bu duygu ve düşüncelerle sizleri birazcık da olsa gülümsetmeye, eğer gülümseyebiliyorsanız benim de gülümseyebilmeme vesile olacak kısa öykü ve fıkraları siz saygıdeğer okurlarım, dolayısıyla dostlarımla paylaşmak istiyorum. Şimdi başlıyorum anlatmaya...

Yoksul bir köyde bir seçim sabahı yaşanıyormuş. Köy halkından karı koca sandığa oylarını birlikte atmışlar, eve dönüyorlarmış. Kahvenin önünden geçerken adama bağırmışlar; “Gelsene ülen, bi çay iç yahu!.”

Adam karısını eve yollayıp, kahveye takılmış. Akşamüzeri dönmüş, elinde bir yumurta, karısı hemen sormuş; “Ne len o elindeki?” Koca yanıtlamış; “Yumurta len, görmüyon mu?” Karısı şaşkın biçimde yorum yapmış; “Gördüm de neyin nesi anlayamadım!” Adam başlamış anlatmaya; “Kahvede otururken biri geldi, bana bir yumurta verdi, hediye olaraktan!” Karısı yine sormuş; “İyi de ne olacak ki bu yumurta?” Kocası gülümseyerek yanıtlamış; “Zengin olacağız ülen karı! Yumurtayı karşı komşunun kümesindeki tavukların altına koyacağım, civcivler çıktıktan sonra bir tane dişi ben alacağım. Bu dişi civciv büyüyüp tavuk olacak, bir sürü yumurtlayacak. Onları da kuluçkaya yatıracağım, yine civcivler gelecek. Sonunda o kadar çok civciv, tavuk, yumurta olacak ki, bunları satıp bir inek alacağım!” Karısı “eee sona n’olcek!” diye meraklanmış. Adam ise devam etmiş anlatmaya; “İneği, komşunun öküzüyle çiftleştirip, doğan buzağıyla yine çiftleştireceğiz. O kadar çok ineğimiz, öküzümüz olacak ki, satıp bir ev, birkaç tarla alacağız. Sonunda çok paramız olacak. Paranın üçte biriyle yine ev ve tarla, üçte biriyle üst baş, üçte biriyle mobilya, beyaz eşya alırız.” Kadın yine sormuş; “Sonra n’olcek?” Adam “Üçte birden kalan paraylan da ben de biraz gezip tozacağım!” Kadın sinirlenerek hırsla yerinden kalmış; “Gezip tozacaksın öyle mi?” Adam sırıtarak cevaplamış; “Öyle ya!” Kadın yumurtayı kapıp, yere atmış kırmış, sonra da evden çekip gitmiş!..

Şimdi soruyorum; ‘Gerçekte, kırılan yumurta mıdır, yoksa gerçekleşmesi zor hayaller midir?..’

Memlekette geçmişte bir seçim öncesi üç aday, parti merkezinde oturmuş, sohbet ediyorlarmış. Laf genel başkandan açılmış, biri hemen atılmış; “Beyefendi beni çok sever, her öğle yemeğinde beraber oluruz, memleket sorunlarını birlikte tartışırız!” Palavranın sınırı var mı, elbette yok. İkinci aday hemen atılmış, genel başkanla yakınlığını anlatmış; “Her gün beni odasına çağırır, memleket ve parti meselelerini konuşuruz, telefon çalınca sekretere ‘meşgulüm, sonra arasınlar’ der!” Dedik ya, palavranın sınırı yok! Sıra üçüncü adaya gelince öyle bir sallamış ki; “Ben de her gün beyefendinin odasına girerim, memleket meselelerini konuşurken, telefon çalar, açar ‘bir dakika’ der ve telefonu bana uzatır: Al beni ama aslında seni arıyorlar, benim yerime sen konuş!” 

Şimdi sıra geldi siyaset ve seçim içerikli fıkralarımızın üçüncüsünü anlatmaya;

Çocuk babasına sorar; “Baba politika nedir?” Babası çocuğuna politikayı anlatır; “Bak oğlum ben her gün para kazanıp eve getiriyorum, o halde ben kapitalistim. Annen parayı ve evi yönetir, o halde o da sendikadır. Hizmetçi kız ise işçi sınıfıdır, sen ve küçük kardeşin ise halktır. Bizim gayretimiz, sizi, yani halkı mutlu etmektir. Deden de hükümettir, doğruyu yanlışı anlatır bizi uyarır!” Çocuk gece yarısı uyanır, altını kirleten küçük kardeşi ağlamaktadır. Ana babasının odasına koşar. Anne derin derin uyumakta, baba ise yatakta yoktur. Hizmetçi kızın odasına girer. Bir bakar ki, babasıyla hizmetçi kız işi pişirmişlerdir. Dedesi de olan biteni seyretmektedir. Ertesi sabah baba oğluna sorar; “Dün sana anlattıklarımı hatırlıyor musun, politika nedir oğlum? Çocuk hemen anlatır; “Kapitalizm işçi sınıfını kullanıyor, sendika uyuyor, hükümet seyrediyor, halkın bir kısmı benim gibi ne olduğunu anlayamıyor, bir kısmı da küçük kardeşim gibi gırtlağına kadar çiş ve kaka içinde kalmış!..”

Umarım sizleri birazcık da olsa gülümsetebilmişimdir. Uzunca bir süredir akıl tutulmasının aymazlık halinin böylesi kutuplaşmış bu siyasal ortamında yoğun biçimde yaşayan, içinde bulunduğumuz toplumun saygıdeğer bireylerine bir nebzede olsa bilinçli davranma yolunda katkı sağlayabilmişimdir. Eğer başarabildiysem ne mutlu bana…

Gülümsetmek uğruna üstelik gülümser iken düşündürebildiysem ben de kendimi mutlu addederim. Öyleyse bugünlük de benden bu kadar!..