Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki artık, her şeyi çok hızlı tüketiyoruz...

Sevgiyi, insanlığı, vefayı, doğayı ve hatta zamanı…

Her gün dinlediğimiz haberler karşısında, insanlığımızdan utanır olduk. Bunca kötülükler, iğrençlikler, haksızlıklar bir güne nasıl sığdırılabiliyor, aklımız almıyor. Haber kanallarını açmaktan korkar hale geldik, en sonunda takip etmeyi bıraktık…

İnsanlar ölüyor, susuyoruz. Değerlerimiz yok ediliyor, alışıyoruz. Ülkeler yaşanılmaz hale getiriliyor, görmüyoruz. İnsanlar yaşayacak toprak bulamıyor, umursamıyoruz. Çocuklar ölüyor, biz onların çığlıklarını duymuyoruz…

Üstelik bütün bunlar gözümüzün önünde, ekranlarda sergileniyor fakat biz film izler gibi izliyoruz. Oturduğumuz yerden üzülüyor, belki de vicdan yapıyoruz o kadar. Sonra hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz her birimiz…

İnsan kötülüğe alışır mı?..

Evet, alışıyor ve alıştığı kadar da tepkisizleşiyor!..

Artık şaşırmaz oluyor gördüklerine de duyduklarına da…

Sözün özü gitgide hissizleşiyoruz, bencilleşiyoruz ne yazık ki…

En büyük bencilliğimiz de bu dünyayı kendimizin sanıyoruz, dünyanın merkezinde görüyoruz kendimizi. Hiç gitmeyecekmiş gibi yaşıyoruz.

Bu dünya da kiracı olduğumuzu, zamanı geldiğinde ayrılacağımızı unutuyoruz. Bunu unuttuğumuz için de kötülük, bencillik, nefret, sevgisizlik arttıkça artıyor.

Kendi hayatımızla o kadar meşgul edilmiş durumdayız ki, bunca kötülük ne uğruna, neden yaşanıyor, kimlerin hırsının kurbanı oluyoruz?

Bunların cevabını düşünemiyoruz bile. Doğru ile yalan, iyi ile kötü birbirine öyle bir karışmış ki, gerçek bir tane ve ortada olmasına rağmen göremiyoruz…

Bencilliğimizle, hırslarımızla, tembelliğimizle, körlüğümüzle ve kötülüklerimizle mahvediyoruz dünyayı ve hayatımızı yaşanılmaz hale getiriyoruz. Bir ömür en fazla yüzyıl bile değilken, nasıl da kazık çakmış gibi fütursuzca yaşayabiliyor insan!..

Hırslarına yenik düşerek, doyumsuz, açgözlü ve haksızlıklarla dolu bir hayat sürebiliyor!..

Çok okuyoruz, çok bilgiliyiz, diplomalar alıyoruz, bir değil birkaç lisan biliyoruz belki de, ama acı çeken bir insanın ne dediğini anlamıyoruz çoğu zaman… Gözümüzün önünde bunca kötülükler olurken neden olduğunu bile düşünmüyoruz, sorgulamıyoruz çünkü…

Bu dünyada sadece bir misafir olduğumuzu unutmadan, yaşamanın değerini idrak ederek, insan olmanın erdemini ve yüceliğini kavramamız gerekiyor. Hayat acılarla, kayıplarla, sevinçle ve mutlulukla beraber, varlıkta ve yoklukta, her ne olursa olsun yaşamaya değer. Asıl olan, ebedi hayatı unutmadan ve oraya da hazırlanarak yaşamak. Çünkü bu dünyada hepimiz misafiriz!..

Bu hayatı da sevip sevilerek, hissederek, paylaşarak, öğrenerek, öğreterek, düşünerek, her anın kıymetini bilerek yaşamalıyız. Şarkıda da dediği gibi, hayat sevince güzel. Hayat yaşadığını hissedebiliyorsan güzel!..