Her çocuğun dünyasında kahraman olarak gördüğü bir figür vardır. Kimi için bu kahraman bir masal karakteri, kimi için bir sporcu ya da sanatçıdır. Ancak çoğu çocuk için gerçek hayattaki en büyük kahraman öğretmenidir. Çünkü öğretmen, yalnızca ders anlatan biri değil; yol gösteren, güven veren, değer öğreten bir rehberdir.
Bir çocuk, hayatın en saf döneminde öğretmeniyle karşılaşır. Annesi ve babasından sonra ilk kez güven duyduğu, sözlerini dikkatle dinlediği kişi odur. Öğretmenin gülümsemesi, cesaretlendiren bir sözü ya da omzuna koyduğu şefkatli bir el, çocuğun dünyasında tarifsiz bir etki bırakır. İşte bu yüzden öğretmen, çocuğun gözünde bir kahramandır; çünkü sadece bilgi vermez, aynı zamanda sevgi ve umut da aşılar.
Çocuk için öğretmen, doğruyu yanlıştan ayıran kişidir. Onun davranışlarını örnek alır, sözlerini hayatına yön veren bir pusula gibi görür. Bir öğretmenin küçük bir teşekkürü, bir çocuğun özgüvenini artırırken; bir öğüdü, gelecekteki kararlarında ışık olabilir. Kimi zaman bir çocuğu hayata bağlayan tek şey, öğretmeninin ona inandığını bilmesidir.
Öğretmenler, kahraman olmayı hiçbir zaman ünvanlarıyla ya da güçleriyle değil, fedakârlıklarıyla hak eder. Çocuğun anlamadığı bir konuyu sabırla tekrar tekrar anlatması, düştüğünde elinden tutması, başarısız olduğunda cesaretlendirmesi; bunların hepsi kahramanca davranışlardır. Çünkü öğretmen bilir ki bir çocuğun yüreğine dokunmak, geleceğe dokunmaktır.
Bir çocuğun kahramanı öğretmenidir. Çünkü öğretmen yalnızca bilgi değil, aynı zamanda sevgi, güven ve umut verir. Çocuğun hayallerini besleyen, yolunu aydınlatan, ona inanan en değerli kişidir. Kahramanlık, sadece büyük zaferlerde değil; küçük bir kalbe dokunabilmekte gizlidir.
Öğrencilerimin Yolculuğunda İz Bırakmak
BENDE ÖĞRETMENDİM
Öğretmenlik, benim için hiçbir zaman sadece bir meslek olmadı. Sınıfa her adım attığımda, karşımdaki öğrencilerin gözlerinde kocaman hayaller, tertemiz umutlar görürdüm. Onlara bilgi aktarmanın ötesinde, yol gösteren, cesaret veren, hayatlarına yön çizen bir rehber olmayı seçtim. Bugün dönüp baktığımda, nice öğrencimin kalbine dokunabilmiş olmanın huzurunu taşıyorum.
İlkokulda öğretmenlik yaptığım yıllardan bir anı hâlâ hafızamda canlıdır. 50 hanelik bir köyde birleştirilmiş sınıfta birinci sınıfı okuyan Fatma adında bir öğrencim vardı. Daha derslerin ilk günlerinde gözlerindeki pırıltıyla fark edilirdi. Sadece beş günde okumayı ve yazmayı öğrenmişti. Onun bu başarısı, yalnızca azminin değil, aynı zamanda eğitimin ve doğru yönlendirmenin ne kadar güçlü olduğunu bana bir kez daha gösterdi. Fatma’nın geleceğinde küçük de olsa bir iz bırakabilmek, mesleğimin bana verdiği en büyük mutluluklardan biri oldu.
Yıllar geçtikçe, ortaokul ve liselerde görev yapmaya başladım. Orada da birbirinden farklı hikâyelerle karşılaştım. Derslerinde zorlanan, hayata küsen, geleceğe dair umudunu kaybetmiş öğrencilerime destek olmayı görev bildim. Onlardan bazıları, belki tek bir cümlemle yeniden hayata tutundu. “Sen yapabilirsin” dediğimde gözlerinde beliren umut ışığını görmek, benim için her türlü ödülden daha değerliydi.
Zaman zaman yıllar sonra karşıma çıkan öğrencilerim oldu. Kimisi öğretmen, kimisi doktor, kimisi mühendis olmuştu. Bana “Hocam, sizin sayenizde bu yoldayım” dediklerinde içimde tarifsiz bir gurur hissettim. İşte o an anladım ki öğretmenlik, bir sınıfın duvarlarını aşan, hayat boyu süren bir etki yaratıyor.
Bugün geriye dönüp baktığımda, belki yüzlerce öğrencimin kalbine dokunmuşumdur. Onların başarıları, hayalleri ve güzel yolculukları aslında benim gerçek başarı hikâyemdir. Öğretmen olmak, sadece ders anlatmak değil; insan yetiştirmek, bir ömür boyu sürecek izler bırakmaktır. Ben de o izleri bırakabildiğim için kendimi şanslı ve mutlu hissediyorum.