Bir orman yangınında yalnızca ağaçlar yanmaz. Toprak da yanar, içinde sakladığı umutlar da. Her yaz mevsimi geldiğinde, Ege'den Akdeniz'e doğru yayılan sıcak hava dalgalarıyla birlikte içimizi yakan bir başka gerçek de kendini tekrar eder: Ormanlarımız alev alev yanıyor. Ve biz, ekran başında izlemekle yetiniyoruz.

Geçtiğimiz günlerde İzmir’de başlayan büyük yangında binlerce hektar orman kül oldu. Yerleşim yerlerine sıçrayan yangın nedeniyle insanlar evlerinden tahliye edildi. Zeytinlikler, bahçeler, ahırlar yok oldu. Sadece doğa değil; hayatlar da yandı. Bu yangınlar, ne ilk ne de son olacak. Ama her biri bize aynı soruyu sorduruyor: Neden önleyemiyoruz?

Ağaçlar Bizimle Konuşuyor Ama Dinlemiyoruz

Her ağaç kesildiğinde veya yandığında doğa bir şey söylüyor bize. “Ben sizin geleceğinizdim” diyor. Ama biz duymuyoruz. Oysa ormanlar sadece oksijen değil; barınak, denge, su kaynağı, iklim düzenleyicisi. O yüzden bir orman yandığında sadece bir alan değil, bir sistem çöküyor.

Bugünlerde, çoğu yangının insan kaynaklı olduğu açıklandı. İhmal mi? Kasıt mı? Bu detayları tartışmak önemli elbette. Ama asıl mesele şu: Biz ormanlara hak ettiği değeri veriyor muyuz? Piknikte söndürülmemiş bir mangal, atılan bir izmarit, ihmalle ertelenen bir bakım… Bunların her biri bir ağacın son nefesini hazırlıyor.

Kahramanlar Görünmeyen Cephede

Yangın söndürme ekipleri, orman işçileri ve gönüllüler... Onlar cehennem sıcaklığının içinde cansiperane savaşıyorlar. Ancak onlara düşen görev sadece sonuçla mücadele etmek. Oysa asıl iş, yangın başlamadan önce başlıyor: önlem almak, bilinçlendirmek, altyapıyı güçlendirmek.

Türkiye gibi sıcak iklim kuşağında yer alan bir ülke için orman yangını, “olağanüstü bir durum” değil; yaz mevsiminin değişmez parçası artık. Bu nedenle yangın söndürme filolarının eksikliği, eskiyen uçaklar, yetersiz koordinasyon kabul edilemez.

Her Bireyin Sorumluluğu Var

Bir orman sadece devletin değil, hepimizin. O yüzden çözüm yalnızca hükümet politikalarında ya da belediye çalışmalarında değil. Biz de birey olarak “orman dostu” bir yaşamı benimsemeliyiz.

Yangınların ardından küle dönen alanlara ağaç dikmek bir umut elbette. Ama asıl görev, o ağacın hiç yanmamasını sağlamaktır. Korumak, onarmaktan daha değerlidir. Çünkü bir çam ağacı yeniden orman olmak için 50 yıl bekler; ama bir kıvılcımla 5 dakikada yok olabilir.

Her yanan orman bize aynı dersi veriyor. Bu dersi ne zaman öğreniriz bilinmez. Ama öğrenmek için bir ağaç daha yanmasına gerek olmamalı.