BEDENİN ZEKATI AÇLIK MIDIR?

Uydurma mıdır, gerçek midir, bilemem ama bir hadis-i şerif “Her şeyin bir
zekâtı vardır, bedenin zekâtı da açlıktır” dermiş..
Kimilerine göre; bu ve buna benzer hadislerin büyük çoğunluğu uydurmadır.
Çağlar boyu İslam toplumlarını kendilerine göre yönetmek ve yönlendirmek
amacıyla uydurulmuş kelamlardır. Yukarıda ifade ettiğim hadiste kimilerine
göre karnı tokların uydurmasıdır. Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’e son şeklini
vermek için Hz. Osman döneminde ayetler derlenirken, açlık ve yoksulluğu
öven ayetlerin derlemeciler tarafından kutsal kitaba sokuşturulduğunu iddia
eden o dönemlerin İslam bilginleri yani ulemaları vardır. İlk çağlarda eli ayağı
tutan kesinlikle aç kalmazdı. Özel mülkiyet ve tarım toplumunun oluşmasıyla
insan açlıkla tanışmış olmalıdır, diye düşünüyorum. O gün bugündür yoksulluk
ve açlık yeryüzündeki hemen her toplumda mevcuttur. Laf açlıktan açıldığına
göre, izninizle bu açlık konusundan devam edelim. Açlık denince akla Fransa
Kraliçesi Marie Antoinette gelir. Bildiğiniz gibi bu talihsiz kraliçe, 1789 Büyük
Fransız Devrimi’nden sonra giyotinle tanışmıştı. Güya, Marie Antoinette, devrim
öncesinde halkın açlıktan, ekmek dahi bulamamaktan isyan ettiğini
duyunca “Ekmek yoksa pasta yesinler” dediği rivayet edilir. İnternet üzerinden
araştırdım bazı kitaplarda Fransızca yazdığı gibi; “S’ils n’ont pas de pain, qu’ils
mangent de la brioche” demiştir Antoinette, yani “Ekmekleri yoksa yağlı çörek
yesinler!” anlamında bir sözü olmuştur. 1950’lerden bu yana da bu söz yani
“Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü hemen her tarih kitabında tarihi
şahsiyetlerin tarihi sözleri olarak yer almıştır. Ama yakın tarihihlerde bazı
tarihçilerde örneğin; Véronique Campion-Vincent, Christine Shojaei Kawan
ve Cécile Berly gibi tarihçilerde yazdıkları kitaplarında giyotinle başı kesilerek
idam edilen kraliçe Antoinette’in belleklere kazınan bu sözünün tam
anlamıyla “uydurma, yakıştırma” olduğunu ortaya koymaktadır. Tarihin
iletişimsiz, izole yaşandığı bir döneminden söz ediyorum. Elde edilen bilgiyi
anında sorgulamak ve denetlemek o zamanlar elbette mümkün değildi. Bu ve
buna benzer durumlarda günümüzde “şehir efsanesi” denen tevatürler
karışıyor yani abartılmış ve özünden saptırılmış gerçeklik payı az olan veya hiç
olmayan sözlerle Marie Antoinette’in o malum cümleyi söylemiş ya da
söylememiş olması önemini bir anda yitiriyor. Yani bir anlamda bir kraliçe, soylu
ve zenginin halktan bu denli uzak ve merhametsiz olması durumu gerçeğe çok
yakınmış gibi görünse de zaten benzer durumlarda buna benzer sözlerin
kullanıldığına tanık olabiliyoruz. Şöyle ki; Günümüzde birileri hem de TBMM
çatısı altında “Bayat ekmek yediklerine göre karınları aç değil” utanmadan

diyebilmekte kimileri ise yarı açlığın Kuran’da övüldüğünü ileri sürebilmektedir.
Bugünün Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı iletişim çağı öncesi döneme
ait ‘söylenti, tevatür, masallarını ve dinsel temalı hikayeleri’ kullanmakta pek
ustadır, bildiğiniz gibi..
Böylesi örneklerden de anlaşılacağı üzere kanaatim odur ki; Bugün söylediğinin
yarın tersini söyleyerek, üçüncü gün cümleyi tersine çevirerek ve fiilleri hep
gelecek zaman kipinde kullanarak, gerçek ve doğruları bağlamından kopararak
zihinleri bulandırma ve bir yalan dünya yaratmanın zemini hazırlıyorlar ve bunu
da sahip oldukları gazete, radyo ve televizyonlarda topluma karşı ters algı
operasyonlarıyla toplum kesimlerine pompalamaktadırlar..
Elbette zihinsel olarak da açsanız,yiyebiliyor ve de yiyip de
hazmedebiliyorsanız!..