Bu hafta, 21 Temmuz’ da vizyona giren ve aylardır beklediğimiz iki yapım hakkında sohbet etmek istiyorum.

Oppenheimer ve Barbie aynı gün vizyona girerek izleyici kitlesini ikiye böldü. Margot Robbie ve Ryan Gosling’in başrollerinde olduğu, yönetmen koltuğunda ise Greta Gerwig’in oturduğu Barbie filmi bir milyar dolardan fazla hasılat elde ederek büyük ilgi gördü. Film, anladığım kadarıyla alışılmışın dışında farklı bir Barbie dünyasıyla karşımıza çıkıyor. Çocuk filmi beklerken daha farklı bir Barbie ile karşılaşıyor izleyici. Filmdeki Barbielerin ve Ken’in hareketleri küçük bir çocuk oyuncakla nasıl oynarsa, oyuncakları nasıl hareket ettirirse filmde bize gösterilen de bu şekilde. Sanki bir oyuncakla oynuyormuş gibi hissediyorsunuz filmde. Film başarılı bir şekilde oyun dünyası havasında geçiyor ama konu bambaşka. Barbie filminin genel konusu Barbie karakterinin kendi dünyasından sıkılıp gerçek dünyayla tanışmasından bahsediyor. Filmde yetişkinlere ait birçok mesaj barındırıyor. Filmde hem Barbieleri severken hem de Barbieleri eleştirebiliyoruz. Kapitalizm ve ataerkil bir eleştiri de var bu filmde. Barbie izleyicisine bir kadın olarak büyümenin ve bir kadın olarak yaşamanın da zorluklarına değinmiş ara ara. Görsel tasarım ve set dizaynı olsun çok güzel kullanılmış. Anlayacağınız farklı bir Barbie görüyoruz ekranlarda.

Gelelim bu filmin en büyük rakibi olan Oppenheimer’a. Christopher Nolan’ın yönetmen koltuğunda oturduğu başrollerinde ise Cillian Murphy, Robert Downey Jr. ve Oscar ödüllü zengin bir oyuncu kadrosuna sahip bir film izliyoruz. Nolan bu filmde farklı bir şeyler denemiş bana göre. 3 saat olan film fazlasıyla diyalog üzerine kurulu ve konusu bakımından çok güzel olan Oppenheimer, atom bombasının nasıl yapıldığı ve ne amaçla kullanıldığını izliyoruz. Bana göre 3 saatte anlatılan film 2 saatte işlenebilirdi. İzleyiciyi uzunluğundan dolayı belki biraz yorabilir ama Nolan, anlatılan olaylarla her türlü izleyiciyi aktif tutuyor. Sineması fazlasıyla sevilen yönetmenlerden olan Nolan; Yldızlararası, Kara Şövalye ve Tenet gibi büyük yapımlara imza attı. Oppenheimer’a değinecek olursam oyunculuklar rollere tam oturmuş. Oppenheimer, Barbie’ye göre daha düşük bir hasılat elde etmesine rağmen ben yine de filmi çok beğendim. Filmin görsel efektleri olsun, Nolan’ın cesur bir yönetmen olmasını seviyorum. Filmde sürekli zamanda ileriye ve geriye giderken ben bunu Oppenheimer karakterini daha iyi aktarmasıyla bağdaştırdım. Zamanın ve kararlarının içinde sıkışıp kalan ve yaptıklarını değiştiremeyen bir karakter izliyoruz.

Barbie filmi daha çok eğlenceli konuları işlerken Oppenheimer ise gerçek konulara ve kişilere dayanıyor. Barbie izleyicileri Oppenheimer’ı eleştirirken; Oppenheimer izleyicileri de Barbie filmini eleştiriyor. Türkiye’ de ise Oppenheimer filmi daha çok sevildi. İkisini aynı günde vizyona girmesi olay olurken aslında her iki filmin de bambaşka bir konu işlediğini ve kıyaslamanın da biraz gereksiz olduğunu dile getirmem gerekiyor. Her iki yapım da bence çok başarılı, sinemada böyle güzel yapımlar görmeyi özlemişim.

Sinemayla kalın, sevgiler…

BUSE ASLAN