BAĞNAZLIĞA DAİMA KARŞI DURMAK!.
Düşünme hakkının engellenmesi insanın yaşamını anlamsız kılar. Bu hakkı
yadsıyan, önlemek isteyen bağnazlığın egemen olmasına karşı durmak, insan
olmanın sorumluluğudur. Düşüncenin özgürlüğü, düşünmeyi bilen insanların
sorunudur. Düşünceyi, düşüncenin özgür olmasını sorun edinenlerin, yaşadıkları
toplumdaki tüm insanların aynı sorumluluğu duymaları için uğraş vermeleri,
yaşamın getirdiği zorunlu görevlerdendir. Düşünmesini bilenlerin,
düşündüklerini çeşitli yollarla açıklayanların haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıkmak
sorumluluğu, onlara düşünceyle ilgili tüm sorunların çözümü görevini de
verir. Asıl özne olan toplumun bütününde düşünmek gereğini duymayan
insanların çoğunluğu oluşturduğu bu durum, düşünmesini bilenlerin onurlarını
yaralayan bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Karanlığın, düşünce ve düşüncenin
özgürleşmesi üzerindeki baskısı aileden başlayarak okullara, eğitime, politikaya,
devletin kurumlarına, yasalarına yayılarak yaşamı tehdit ediyor. Irkçı ve dinci
bağnazlıklarla donatılmış politikaların oluşturduğu “karanlıktan gelen kara sesli
kara tehdit” toplumumuzun özgürleşmesinin önündeki en büyük engeldir.
Özgür, bağımsız, hoşgörülü, adaletli, eşitlikçi bir ortamı oluşturacak olan
düşüncenin, felsefenin kendini var edememesi de toplumda barışın, kardeşliğin
gerçekleşmesinin önünü tıkıyor. Yaşamı, özgür yaşamın vazgeçilmez kılavuzu
olan eleştiri ve hoşgörü değil, toplumsal, siyasal baskılar belirliyor. Bu
dayatmayı kabullenmek, bana göre ‘her şey önceden düşünülmüş ve
belirlenmiştir’ safsatasına boyun eğmektir. Bu boyun eğiş ise insan onurunu
parça parça eder. Bu vurgu, bağnazlıkla kuşatılmış bir toplumda düşünmemizi,
davranmamızı ve görevimizin zorlu olduğu gerçeğini de duyumsatma ve
anımsatmaktadır. Özgürlüğü var eden düşünceyi öğretmek, aktarmak,
benimsetmek, yaygınlaştırmak gerekmektedir. Düşünce özgürlüğünün insan için
olduğu gerçeğini, düşünme sorunu olmayan, düşünmeye gerek duymayan ya da
böyle olduğunu sanan, bu gerçekliğe boyun eğen insanlara aktarmak yaşamsal
görevdir. Düşünmesini bilen tüm insanların fısıltılarını çığlığa, toplumun
vicdanını özgür düşünceye dönüştürme görevi vazgeçilmezdir. Nasıl bir toplum
olmalıyız ki özgür düşünce serpilip gelişsin, düşünce özgürlüğü insanın bir
sorunu değil, bir güç ve esin kaynağı olsun? Dinsel ve siyasal saplantıların,
bağnazlığın egemen olduğu toplumumuzda, tüm dogmaların arkasında mutlaka
sınıfsal, ekonomik, toplumsal çıkarların olduğu gerçeği bize yol gösteriyor. Asla
unutmayalım ki; Özgürlüğün yolunu zorbalık değil, bilgi aydınlatır. Bilginin,
bilgilenmenin, bilinmeyeni keşfetmenin güzelliğiyle yaratılacak hoşgörünün,
yazgının egemenliğindeki kafalara aktarılması asla istenmez, çünkü bağnazlık,
sevginin, bilginin olmadığı ortamlarda büyür. Başkalarının düşüncelerini ve
inançlarını yadsıyarak yalnızca kendi inançlarına körü körüne bağlanan, eleştiri
ve gelişme bilincinden yoksun, hep kendini haklı bulan, başkalarının da doğru ve
haklı olabileceğini aklına getirmeyen, insanın en eski alışkanlıklarından biri olan
bağnazlık yani fanatizm ile mutaassıplığın egemen olduğu toplumda
ilerlemenin, aydınlanmanın tehlikeli bir yol kapatıcısıdır. Bu kapatılmaya
çalışılan yolu açma da özgür düşüncenin doğrusu ve olmazsa olmazıdır. Öyleyse,
var olmak için bağnazlığı aşmak zorundayız. Dünyanın adaletsiz gidişi
koşullarında ve ülkemizdeki bağnazlığın egemenliğinde insanın işi zordur ama
zoru gerçekleştirebilme çabasının vereceği zevk de o kadar çok olacaktır,
bundan eminim!..
Yorum yapın