Mevcut iktidarın yandaşlarından olan bir gazetenin Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı tescilli bir yazarı geçenlerde laikliğin anayasada yeniden tanımlanmasını savunan bir yazı yazmıştı. Şöyle demişti ‘bilenlerin zaten bildiği, ismi lazım olmayan’o yazar(!) “Hodri meydan diyelim. Meclis yeni anayasayı yapar, halk da onaylarsa. Bu şartla laikliği de değiştirelim. Var mısınız? Yok öyle, ‘Atatürk, halka şöyle önem verdi, böyle önem verdi’ deyip. ‘Atatürk saltanatı kaldırarak, yönetimi bir ailenin elinden alıp halka verdi’ deyip. ‘Demokrasi halk yönetimidir’ deyip. Sonra da halkoyuna sunulacak bir anayasa değişikliğine, ‘Olmaz, olamaz! Nayır! Asla ve kata değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ demek. Laikliği yeniden yazalım.” Sonra da ‘bilenlerin zaten bildiği, ismi lazım olmayan’ o yazar(!) “Laiklik, kimsenin inancına, kıyafetine, ibadetine, ibadetsizliğine karışmamaktır!” diye eklemiş ve laikliğin “özgürlükçü” bir tanımının sil baştan ve yeniden yapılmasını istemişti. Yakın geçmişte olduğu için anımsayanlarınız mutlaka vardır. Bu noktada geldiğimiz durum bence; siyaseten CHP’nin de marifetli elleriyle altılı masanın ülkeyi getirdiği bu hazin ve vahim durumdur. Anımsayacaksınız Mayıs seçimleri öncesinde yayımlanan ortak protokol bildirilerinde ve milli mutabakat metinlerinde “özgürlükçü laiklik” diye yazılırken bu türden tehlikeleri görmeyip alkış tutanların ülkeyi getirdiği noktadır bu durum!
Yine sanırım anımsayacaksınız, Yıllar önce başbakanlık döneminde ilk kez Erdoğan’ın dile getirdiği “özgürlükçü laiklik” denilen bence safsata olan bir tanımın, 21 yıllık AK Parti iktidarına muhalefet oluşturduğunu iddia edenlerce de sahiplenilmesinin ülkeyi getirdiği nokta budur, demek daha doğrudur, kanaatindeyim. Çünkü bugün yapılan, daha doğrusu yapılmak istenen karşıdevrimcilerin de iktidarıyla muhalefetiyle birlikte yaratılan bu atmosferden cesaret alıp aynı ifadelerle laikliği yok etmeye çalıştığı gerçeğidir. AKP’nin siyasal İslamcı ideolojisiyle laiklik karşıtı bir parti olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından yıllar önce zaten ortaya konulmuştu, anımsayacaksınız!..
O nedenle AKP’nin içinden çıkanların, Said Nursi’nin Necip Fazıl’ın modellerini önerenlerin, dini siyasette fütursuzca kullananların da aynı yoldan gitmeleri asla şaşırtıcı değildir. Mesele, laikliğe sahip çıkması beklenen CHP’nin bu ateşe odun atmış gibi görünüyor olmasıdır. Doğası gereği insanların özgürlüğü için ortaya çıkan bir kavramı bu kadar safça ve salakça eğip bükerseniz o zaman doğal olarak gericilerin ağzına sakız edersiniz.
O yüzden bir kez daha yazıyorum: Laiklik, sadece inananların inançlarını özgürce yaşamalarının garantiye alınması değildir. Laikliğin ortaya çıkış sürecini ciddi olarak incelerseniz, esas olarak, inancı farklı olanların ve inanmayanların toplumdaki egemen inancın baskısından korunması amacını taşır. O yüzdendir ki laiklik, toplumun referansını dinden almayan yasalarla yönetilmesidir. Asıl sorun bence; Türkiye’de Müslüman olanların ibadetine karışılmazken inancı farklı olanlar ve inanmayanlar yıllardır baskı altına alınmasıdır. Ramazan aylarında oruç tutmadığı için insanlar dövülmesi hatta öldürülmesidir. Kadınların etek boyları nedeniyle ya da şort giydikleri için saldırılara uğramasıdır. Eğitimin büyük oranda dincileştirilmesi, devlet okullarında derslere imamlar girmeye başlamasıdır. Öğretim Birliği Yasasının ihlal edilmesi, şeriat özentisi maddelerin yasalara sokulması, ekonomide ‘nas’ uygulanmaya kalkışılması, 1925’te çıkarılan kanunla kapatılan ve kanunun halen yürürlükte olmasına rağmen tarikatlar ve cemaatlerin kamu kurumlarında fütursuzca cirit atması gibi örneklerin yaşanması, halen anayasasında laiklik maddesi bulunan bu ülkede tüm bunları yapılamayacağı gerçeğinin göz ardı edilmesine katlanılamaz, asla izin verilemez!.
Günümüzde tesettürün anaokullarına kadar girdiği, Emniyet, yargı ve orduda bile türban/başörtüsünün bu denli yaygınlaştığı bir dönemde anayasadaki laiklik ifadesinin değiştirilmesini istemek, kesinlikle iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Eğer bu dayatılarak istenen değişiklik yani laikliğin anayasamızdan çıkarılması gerçekleşir ise olacak olan şudur; Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra getirilen devrim kanunlarına bir kez dokunulduğunda artık hiçbir şeyin önünü alamazsınız! O yüzdendir ki, Laiklik, birileri kabul etse de etmese de devrim kanunları ile anayasaya girmiştir. Nasıl ki hukuk devleti olsun mu, olmasın mı, diye bir referandum yapamazsanız, laikliği de halkoyuna sunamazsınız. Laiklik insan haklarının da demokrasinin de olmazsa olmaz koşuludur; o yüzden hiçbir koşulda ve gerekçeyle içini boşaltamazsınız. Laiklik, tam bağımsızlık ve kamuculuk ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine oturduğu ana sacayağını oluşturur. Onu oradan çekmeye kalkan da altında kalır. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün bundan tam 100 yıl önce söylediği gibi, “İnkılabın kanunu mevcut kanunların üstündedir. Bizi öldürmedikçe ve bizim kafalarımızdaki cereyanı boğmadıkça başladığımız yenilikçi inkılap bir an bile durmayacaktır. Bizden sonraki devirlerde de hep böyle olacaktır!..”
(Atatürk’ün 17 Ocak 1923’te İzmit Kasrı’nda İstanbul’dan gelen gazetecilerle mülakatında sarf ettiği sözler.)
Yorum yapın