Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’in Arapça olması Arapçaya asla kutsallık kazandırmaz. Eğer gerçekten bir kutsallık söz konusu ise bu Arapça dilinde değil Kuran’da söylenen ifadelerdedir. İslam’ın kutsal kitabı; Kuran-ı Kerim tıpkı Hıristiyanların kutsal kitabı İncil gibi dünyanın bütün dillerine çevrilmiştir. O mantıkta bakıldığında böylece o dillerde mi, kutsallık kazanmış oluyor?..

Aslına bakarsanız; kutsal olduğuna inanılan veya kutsal olduğu varsayılan bir kitap, ilk yazıldığı dilden başka bir dile çevrildiğinde kutsallığı azalmış ya da ortadan kalkmış mı olur? Hayır! Ne münasebet, hiç öyle bir şey olur mu?..

Tek tanrılı dinler üzerine birçok araştırmaları bulunan akademisyenlerin çoğunun ortak görüşü şöyledir: Örneğin; İncil’in özgün dilini araştırdığınızda karşınıza şu türden açıklamalar çıkar: “Hazreti İsa, yazılı bir kitap bırakmamıştır. İnciller, Hz. İsa’nın öğrencilerinin mektuplarından derlenmiştir. Kilise inancına göre; Matta, İbranice ya da Aramice bir İncil yazmıştır. Elde bulunan Matta İncili, Markos İncili örnek alınarak Yunanca yazılmış ve çoğaltılmıştır!”

İşte o nedenledir ki hiçbir Hıristiyan’ın aklına bu gibi tek tanrılı dinlerin ilk yazıldığı dillerin kutsal olduğu anlamına gelmez. Hıristiyanların her biri bu kitabı kendi ana dilinde yazılmış olarak okur. Dünyada gelmiş geçmiş en çok baskı sayısına ulaşmış kitabın da kutsallıkla ilgisi bulunmayan İngilizce çevirisi olduğu bilinir. O nedenle bir kez daha vurgulayarak tekrarlamakta yarar vardır; Tek tanrılı dinlerde kutsal bir dil olmadığı gibi kutsal bir alfabe de hiç olmaz. Herhangi bir dille ve hiç kuşkusuz Arapça ile de en yüce şiirler yazılabildiği gibi en aşağılık sözler, sövgüler de söylenebilir, yazılabilir. Yine herhangi bir alfabe ve yine hiç kuşkusuz Arap alfabesi de en yüce şiirlerin yazılmasına okunmasına aracılık edebileceği gibi, aynı biçimde en aşağılık sözler ve sövgülerde yapılabilir. Sözü özü yani özeti şudur; kutsal bir dil olmadığı, olamayacağı gerçeği gibi, kutsal bir alfabe de hiç ama hiç olmaz, olamaz. Mutlaka bir dile kutsallık atfedilecekse yani anlam yüklenecek ise o ancak herkesin konuştuğu kendi ana dili olabilir…

Şimdi bu kutsal dil konusuna daha doğrusu sorunsalına nasıl ve neden geldik, on bir bakalım!..

Bir ülkede her etnik veya dinsel yahut mezhepsel toplumsal grup, işyerlerine kendi ana dilinde ve o dilin alfabesiyle tabelasını asacak olursa işin içinden çıkılmaz kaotik bir atmosfer oluşur mu, elbette oluşur. Bu toplumsal grupların her biri ötekinin dilini, o dilin alfabesini bilmek zorunda değildir. Böyle bir mecburiyetleri yoktur. Etniklerine göre parçalara ayrılmamış yapısı üniter olan bizim gibi Türkiye Cumhuriyeti gibi bir devlette, o devleti oluşturan milletin/ulusun tek bir ortak dili olur, vardır. Türkiye’de bu dil bilindiği üzere Türkçedir ve alfabesi de 1927’den bu yana Latin alfabesidir. Farklı etnik grupların örneğin Arapların tabelalarda kendilerini ifade etmeleri illa çok gerekliyse bunun başka yolları, yöntemleri de bulunabilir ama bugün bazı örneklerini üzülerek, hatta kızarak gördüğümüz gibi değil elbette…

Kaldı ki ben bu konuda her iki tarafında samimi olunduğuna kesinlikle inanmıyorum. O nedenle bu gibi girişimlerin de buna karşı olanlarında arkalarında, temelinde, ne yazık ki Türkiye ve Türkçe sevgisizliği olduğundan asla kuşku duymuyorum. O yüzden bir kez daha üzerine basa basa belirtiyorum ki; Arapçaya ve Arap alfabesine kutsallık gibi anlamsızları atfetmekten bir an önce vazgeçin. Arapça hiç kuşkusuz ki çok zengin, çok değerli bir dildir. Onu, tıpkı Farsça gibi, sahip olduğu çok zengin kültür ve şiir hazinesini asıllarından okuyabilmek için öğrenmeyi ben şahsen çok isterdim. Ama bizden geçti artık. Elli sekiz yaşından sonra Arapça ve Farsça öğrenmek şahsen benim ne haddime! Arap alfabesini çocukluk ve gençlik yıllarımın bir bölümünde kısa bir kesitinde ara ara süren yoğun çabalarıma rağmen öğrenecek kadar ilerleme sağlayamadım yani sizin anlayacağınız üstesinden tam olarak gelemedim. Bundan sonra da hiç olacak iş değil! Ama merak sardığım dönemlerde Arap alfabesinin Türkçe Latin alfabesinin ses örgüsüyle hiçbir yakınlığı bulunmayan zorluğu ve güçlüğü konusunda İlahiyat eğitimi almış bazı yakın arkadaşlarımdan da yakınmalar duyduğumda olmadı değil. O yüzden öyle inanıyorum ki; günün birinde, örneğin Batılılaşma yönünde bugünlerde bence göstermelikte olsa çaba harcıyormuş gibi görünen Suudiler başta olmak üzere tüm Arap dünyasının, Batı dünyasıyla daha yakınlaşmak adına bu karmaşık alfabeden en azından eğitim dilinde vazgeçebilme olasılığı bence çok da uzak değildir, kanısındayım. Türkiye ise Arap, Arapça, Arap alfabesi seviciliğinin asıl nedeninin ise bilinçli ya da bilinç altında ‘Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri’ karşıtlığı olduğuna inanıyorum!..