AMCAM

İnsan; doğar, yaşar ve ölür. Bu, hayatın kısa bir özetidir. İnsan, daha anne karnındayken yemeğe içmeye bir şeylerle beslenmeye muhtaçtır. Bu durum, yaratılışımızın en önemli özelliğidir ve hiçbir canlı hayatını yemeden içmeden devam ettiremez.

      Bundan dolayı da dünyamız, insanoğlunun yaratılışından beri hep yeme, içme kavgasına sahne olmuş, insanlar ihtiyaç gördüğü şeyleri karşılamak için hep birbiriyle savaşmış. İnsanlık var olduğu müddetçe bu kavgalar, savaşlar da hep devam edecektir. Çünkü yemeden içmeden yaşamak mümkün değildir. Ama yiyip içme alışkanlığı veya ihtiyacı, insanlardan insanlara çok değişmektedir. Tarihte olduğu gibi günümüzde de bazı insanlar, hep açgözlü olmuş, hiç doymamış; bazı insanlar da çok az yiyerek hayatlarını devam ettirmiş. Bir başka deyişle bazı insanlar sırf yemek için yaratıldıklarını düşündükleri gibi bazı insanlar da sadece yaşamak için yemeyi düşünmüşlerdir. Ne yazık ki günümüzde sadece yaşamak için az yemeği alışkanlık haline getirenler az, bunun aksi yemeye içmeye çok düşkün olup sırf yemek içmek için yaratıldıklarını düşünerek ne kadar yerse yesinler bir türlü doymak bilmeyen insan daha çoktur.

            Bu doymak bilmeyen insanlardan biri de bizim amcamızdı. Daha doğrusu babamın amcasıydı. Köyümüzde doğmuş, yaşamış, köyümüzde vefat etmişti. Yaşadığı sürece sağlığı gayet yerinde olup herkes gibi o da bağında bahçesinde, tarlasında çalışır; geçinir giderdi. Kendi halinde kimsenin aşına işini karışmayan, çok fazla konuşmayan kimseyi de pek öyle kırdığını görmediğim bir insandı. Yalnız bu amcamızın kimsede pek görülmeyen bir derdi vardı ki sormayın. Bu derdi de karnının doymamasıydı. Yanlış söylediğimi sanmayın, evet bu amcamızın karnı doymuyordu. Canım; otursun sofraya, doyuncaya kadar yesin diyebilirsiniz. Ama ne kadar yerse yesin, isterse karnı çatlayıncaya kadar yesin, hiç önemli değil, karnı bir türlü doymuyordu. Daha doğrusu ne kadar yerse yesin karnının doyduğunu hissedemiyordu. Doyma hissi kaybolmuş gibiydi. Az yesin, çok yesin, hangi vakitte yerse yesin bir türlü karnı doymuyordu. Sofraya oturduğu vakit herkesin iki katı yemek yediği halde yine de sağına soluna bakınır ve yarı utangaç haliyle mırıldanırdı. "Acaba daha başka yiyecek bir şey var mı?" Ne zaman nerede olursa olsun aklı fikri hep boğaz ve yeme derdindeydi. Onu ziyaret ettiğimizde bize her zaman söylediği şey aynı olurdu. "Okuyun büyük adam olun, çok para kazanın, çok yiyin, sakın aç kalmayın."

Biz daha çocukken yıllar önce vefat etmişti amcamız. Ölüm döşeğinde bile aklına ne esiyorsa onu istiyordu. Yani ölürken bile açlık çekiyordu, boğaz derdindeydi. Allah kimsenin başına vermesin. Bir gün tutturur "Canım karpuz istiyor, gidin kasabadan alın, gelin!" bir diğer gün "Canım et istiyor, çabuk bulun getirin!" diyerek ortalığı birbirine katardı.

            Köy, kasabaya yani Şavşat'a hayli uzak. Kış günü zaten vasıta yok ve yol da kar nedeniyle kapalı. Ne yapsın zavallı oğlu, karda kışta, soğukta yaya olarak yollara düşerdi, 7-8 saatlik yolu yaya gider, babasının son istediği diyerek istediği şeyleri gider alır gelirdi. Babasının son isteği ve babası ağır hasta, ölüm döşeğinde. Ne olursa olsun onu son günlerinde üzmemek darıltmamak gerekiyordu.

            Hâsılı en ibretlik şey daha sonra olmuş. Biz o zaman okulda olduğumuz için görememiştik. Çok zor ve acıklı bir şekilde ölebilmişti amcamız. Ölürken bile sayıklamaya devam ediyormuş. Hane halkı ve millet başında Kuran-ı Kerim okurken o hala aynı şekilde bağırıyormuş. "Açım ben açım, niye bana bir şey vermiyorsunuz? Açım aç!" Bu şekilde feryat ede ede, karnı doyamadan gitmiş bu dünyadan. Tatile gittiğimizde bize anlatmışlardı durumunu. Ben de bunun sebebini babama sormuştum. Çünkü babam sadece onun yeğeni olması dışında çocukluğundan beri onun yanında büyümüş, onun her şeyini bilen ve belki dedem kadar ona yakın bir insandı. O da dedemi çok sever, her işinde ona yardımcı olmasını isterdi. Yani amcamızın bu durumunun sebebini en iyi bilen babamdı. Ben sorunca babam önce cevap vermek istemedi, amcasını çok sevdiği için ve ölenin arkasından bir hatasının anlatılmasının günah olabileceğini bildiği için geçiştirmek istedi ama ben çok ısrar edince dayanamadı anlattı.

"Yıllar önceydi. O zaman biz çocuktuk. Bu amcamdan başka üç amcam daha vardı. Yani babamla beraber beşkardeştiler. Dedem de o zaman hayattaydı ama çok yaşlıydı ve bizim yanımızda kalıyordu. Diğer amcamlar da yakın evlerde kalıyorlardı. Bu amcam da bize en yakın evde, karşımızdaki evde, kalıyordu. Hiç unutmam bir ramazan günüydü. Hepimiz oruçluyduk. İftar da yaklaşmıştı. Mevsim yaz olduğu için hem acıkmış hem de çok susamıştık. Dedem balkonda oturmuş, iftar saatini bekliyordu. Amcamızın evi çok yakın olduğu için evlerinden çok güzel yemek kokuları geliyordu. O günlerde amcamla dedemin arası iyi değildi. Amcam, arazi dağıtımı yapılırken dedemin kendisine haksızlık yaptığını düşünüyordu. Bu konuda da çok ısrarcıydı, oysa dedem çok dürüst, adil ve doğru bir insandı. Amcamın ısrarlı sözlerinden dolayı da ona kırılmış ve gücenmişti. O da karşıda balkonda iftarı bekliyordu.

Dedem yaşlılığın ve orucun etkisiyle yemek kokusunu da alınca canı çekmiş olacak ki beni yanına çağırdı, kendisi amcamla küs olduğu için konuşmak istemiyordu. Bana "Sor bakalım evladım, gelin ne pişirmiş? Burnuma güzel yemek kokusu geliyor, iftarda bize de bir tabak göndersin, yiyelim." deyince ben de aynısını yüksek sesle amcamlara tekrarladım. O anda sesimi duyan yengem de balkona çıkmıştı. Daha yengemin cevap vermesine fırsat bırakmadan amcam cevabı yapıştırdı. Hem de babası için ve onun duyacağı şekilde söylüyordu. "Söyle ona yemek yok, zehir zıkkım yesin."

            Hepimiz çok üzülmüştük. Ben, yengem ve hepsinden önemlisi doksanına merdiven dayamış dedemiz çok üzülmüştü. Ne iştahımız kalmıştı ne de iftar tadımız. Dedem kırılmış, gücenmiş, üzülmüş, gözlerinden sicim gibi yaşlar boşalmıştı. Dudaklarından dökülen o fısıltıları benden başka kimse duymamıştı. "Allah senin karnını hiçbir zaman doyurmasın oğul!" diye inlemişti. Babam devamını da söyledi. "O günden sonra amcamın karnının doyduğunu görmemiştik. Ben de dedemin söylediği o sözü şimdiye kadar kimseye söylemedim. Şimdi sen ısrar ettiğin için anlattım. İşte amcamın karnının doymamasının sebebi buydu. Şimdi anladın değil mi?"