1960 yılında Almanya’ya işçi olarak giden ve yıllarca DİUSBURG’da kömür madenlerinde çalışıp emekli olduktan sonra Balıkesir’e dönen ve bir türlü çevreye uyum sağlayamayan Rahmetli Hasan B. Eniştenin Anlattıklarından Esinlenerek Yazılmıştır.

 

YILLAR 1965 VE SONRASI

Yıllar önce Almanya'ya işçi olarak giden bir Türk'ün bir günü, sadece çalışma ve dinlenmeden ibaret değildi; aynı zamanda kültürel farklılıklarla yoğrulmuş, hem zorlukları hem de dayanışmayı barındıran bir serüvendi.

 

SABAHIN İLK IŞIKLARI

VE GÜNE BAŞLANGIÇ

Güneş, genellikle 05:00 - 06:00 gibi çok erken saatlerde doğarken, evin içinde hafif bir hareketlilik başlardı. Almanya'nın o yıllardaki iş disiplini ve dakiklik anlayışı, güne erken başlamayı bir zorunluluk haline getirmişti. Aceleyle hazırlanan çay, ekmek, peynir, zeytin gibi Anadolu sofrasının vazgeçilmezleriyle hızlı bir kahvaltı yapılırdı. Bazen yola çıkmadan, mahalle fırınından alınan sıcacık bir simit veya poğaça, günün ilk atıştırmalığı olurdu.

İş yerine ulaşım genellikle toplu taşıma araçlarıyla sağlanırdı. Tramvay, otobüs veya tren duraklarında, iş arkadaşlarıyla, özellikle de hemşehrileriyle karşılaşıldığında, kısa ama samimi sohbetler edilirdi. Bu anlar, gurbetteki yalnızlığı bir nebze olsun hafifleten değerli anlardı. Bazıları için bisiklet, hem spor hem de ulaşım aracı olarak kullanılırdı.

 

İŞ HAYATI: DİSİPLİN, YORUCU

MESAİ VE İLK TEMASLAR

Çalışılan sektörler, genellikle fabrikalar, inşaat alanları, madenler veya otomotiv sanayi gibi fiziksel güce dayalı ağır iş kollarıydı. Günlük 8-9 saat süren mesai, çoğu zaman yorucu ve zahmetli geçerdi. İş güvenliği kurallarına titizlikle uyulur, her adımda dikkatli olmak gerekirdi.

Molalar, işin monotonluğunu kıran, soluklanma anlarıydı. İşçiler, yanlarında getirdikleri yiyecekleri paylaşır, sıcacık bir çay eşliğinde memleket hasretini dindirirlerdi. Bu molalar aynı zamanda, farklı milletlerden işçilerle ilk temasların kurulduğu yerlerdi. Bazı Alman meslektaşlarıyla basit Almanca kelimelerle veya işaret diliyle iletişim kurulmaya çalışılır, ortak bir dil bulunmaya gayret edilirdi. Özellikle tecrübeli Türk işçileri, yeni gelenlere hem işi öğretir hem de Almanlarla iletişim kurmalarına yardımcı olurdu.

Öğle yemeği, genellikle iş yerindeki kantinde veya yanında getirdiği azıkla yenirdi. Alman mutfağının temel lezzetlerinden sosis (Wurst) ve patates salatası, öğle menüsünün vazgeçilmezleri arasındaydı. Türk işçiler, zamanla Alman yemeklerine alışmaya başlasa da, kendi damak tatlarından da vazgeçmezlerdi.

 

AKŞAM: EVİN HALİ,

SOSYALLEŞME VE

ALMANLARLA İLİŞKİLER

İş çıkışı, genellikle 17.00 - 18.00 civarında eve dönülürdü. Eğer evliyse, eşinin hazırladığı sıcak bir ev yemeği günün yorgunluğunu unuttururdu. Bekar olanlar ise kendi yemeklerini hazırlar ya da daha uygun fiyatlı esnaf lokantalarında yemek yerdi.

Akşam yemeklerinden sonra dinlenmek ve günün yorgunluğunu atmak önemliydi. O dönemde Türk kanalları olmadığı için Alman kanalları izlenir veya Türk radyoları dinlenirdi. Bu, hem Alman kültürüne dair gözlemler yapma hem de dil öğrenme adına dolaylı bir yoldu.

Akşamların en önemli ve ritüelleşmiş aktivitesi ise Türk kahvehanelerine veya derneklere gitmekti. Bu mekanlar, gurbetteki Türkler için bir nefes alma, sosyalleşme ve aidiyet hissi bulma yeriydi. Hemşehrilerle bir araya gelinir, memleketten gelen haberler konuşulur, siyasetten spora kadar birçok konuda sohbet edilir, tavla veya iskambil oynanırdı. Bu buluşmalar, Almanya'da kurulan ilk Türk "köyü" gibiydi; burada herkes birbirine destek olur, dayanışma ruhu her zaman canlı tutulurdu.

Yıllar önce Almanya'ya giden bir Türk işçisinin günü, sadece fiziksel bir mesaiyi değil, aynı zamanda kültürel adaptasyonu, dayanışmayı ve yeni bir hayata tutunma mücadelesini de barındırırdı. Almanlarla olan ilişkiler, başlangıçtaki mesafeye rağmen, zamanla karşılıklı saygı ve anlayışla gelişmiş, Türkler Almanya'nın sosyal ve ekonomik dokusunun ayrılmaz bir parçası haline gelmişlerdir. Bu süreç, her iki kültür için de zenginleştirici bir deneyim olmuştur.

 

-*-*-

AVRUPA'DA İLGİNÇ KURALLAR

Avrupa ülkelerinin bazı kendine özgü kuralları vardır.

İsviçre: Geceleri sifonu çekmek veya Pazar günleri çamaşır asmak bazı yerlerde gürültü kirliliği olarak kabul edilir ve yasaklanmıştır. Ayrıca, daire binalarında yaşayanların evcil hayvanlarını beslemeden önce komşularından yazılı izin alması gerekir.

İtalya (Capri): Tahta takunyalarla dolaşmak gürültülü olduğu için yasaktır.

Almanya: Otoyolda benzininizin bitmesi yasa dışıdır ve tehlikeli olduğu için para cezasına çarptırılabilirsiniz. Ayrıca, yastıklar bazı durumlarda pasif bir silah olarak kabul edilebilir.

Fransa: Eiffel Kulesi'nin gece çekilen ışıklı fotoğraflarını ticari amaçla kullanmak için telif hakkı ödemeniz gerekir.

İngiltere: Parlamentoda ölmek yasa dışıdır, çünkü bu durum devlet cenazesi gerektirir.

 

AVRUPA'DA

NEREDE YAŞANIR?

Yaşanacak en iyi yerler kişisel tercihlere göre değişse de, genellikle yüksek yaşam kalitesi, iyi sağlık hizmetleri, eğitim olanakları ve iş imkânları sunan ülkeler öne çıkar:

İskandinav Ülkeleri (Danimarka, İsveç, Norveç): Yüksek refah seviyesi, güçlü sosyal devlet anlayışı ve doğal güzellikleriyle bilinirler. Ancak yaşam maliyeti yüksek olabilir.

Almanya: Güçlü ekonomisi, iş imkânları, iyi toplu taşıma ağı ve kültürel çeşitliliği ile popülerdir.

Hollanda: Bisiklet dostu şehirleri, liberal yapısı ve İngilizce konuşma oranının yüksek olmasıyla dikkat çeker.

Portekiz: Daha uygun yaşam maliyeti, sıcak iklimi ve güler yüzlü insanlarıyla özellikle emekliler ve dijital göçebeler için caziptir.

Avusturya: Viyana gibi şehirleriyle kültürel zenginlik, yüksek yaşam kalitesi ve temiz şehir ortamı sunar.

 

TÜRKLER AVRUPA'DA

EN ÇOK NEREDE YAŞAR?

Avrupa'da en büyük Türk nüfusu Almanya'da yaşamaktadır. Özellikle Batı Almanya'daki sanayi şehirleri ve büyük metropoller Türkler tarafından tercih edilmiştir. Almanya'yı takip eden diğer önemli ülkeler arasında Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya ve İngiltere gelmektedir. Bu ülkelerdeki Türk nüfusu, genellikle misafir işçi alımıyla başlamış ve zamanla yerleşik hale gelmiş geniş bir topluluk oluşturmuştur.

 

AVRUPA'NIN EN BÜYÜK

VE EN KÜÇÜK ÜLKELERİ

En Büyük Ülke: Yüzölçümü olarak Rusya, Avrupa kıtasında kalan kısmıyla en büyük ülkedir. Tamamı Avrupa'da olan en büyük ülke ise Ukrayna'dır.

En Küçük Ülke: Dünyanın en küçük bağımsız devleti olan Vatikan Şehir Devleti (0.44 km²), aynı zamanda Avrupa'nın da en küçük ülkesidir.

 

-*-*-

 

GÜNÜ SÖZÜ

“Bir Alman fıkrası gülmek için değildir.”

Mark Twain