Günümüzde toplumsal bir hastalığın kurbanı olduğumuzu ve bunun da ‘akıl tutulması içinde yaşadığımız kitlesel aymazlık’ yüzünden gerçekten farkına varamadığımızı düşünüyorum. Sözünü ettiğim hastalığın adı da ‘zamana ve aleme uyma hastalığı’ şeklinde adlandırılabilir, tanımlanabilir. En iyisi ne demek istediğimi konuya ilişkin bir fıkra ile anlatmaya başlayayım da ne demek ve neyi anlatmak istediğim o zaman daha iyi anlaşılır. Fıkra aynen şöyle; Adam terziye gidip bir takım elbise diktirmiş. Eve gelince karısı kıyameti koparmış: ‘Bak’ demiş, ‘Görmüyor musun, sağ omzunda kocaman bir pot var! Derhal geri götür bunu.’ Adam tekrar terziye gitmiş, omzundaki potu göstermiş, karısının kızdığını anlatmış. Ama terzi demiş ki: ‘Senin omuzun yanlış duruyor birader. Böyle durursan tabii pot olur. Sağ omzunu şöyle öne çıkar, tamam! Bak şimdi pot falan var mı?’ Adamcağız tekrar eve gitmiş. Karısı bu kez daha fazla bağırmış adama: ‘Baksana yahu’ demiş, ‘Sol tarafın olduğu gibi bozulmuş. Kolun sarkıyor, omuzun bozuk!’ O elbiseyi diktirdiğine diktireceğine bin pişman olan adam tekrar terziye gitmiş. Durumu anlatmış. Terzi yine adamı suçlu çıkarmış: ‘Bak birader’ demiş, ‘Senin sol tarafında da bir çarpıklık var. Sol kolunu şöyle arkaya kıvır, omzunu da ileri ver, hafifçe de öne eğil, bak pot kalıyor mu?’ Adam denileni yapmış ve sokağa çıkmış. Karşıdan bir karı, koca geliyormuş. Yanından geçerlerken adamın karısına şöyle dediğini duymuş: ,‘Bak, zavallı adam sakat, o yüzden yamuk yürüyor ama terzisi çok iyi!.
 Bu fıkrayı çarpık bir elbise gibi duran ‘yozlaşma’ düzenine kendilerini uydurarak kusurlarını kapatacaklarını düşünenler için anlattım. Üstelik daha da ileri giderek şu düşüncelerimi de açıklıkla ifade etmek isterim. Bu ülkede her şey kötü, herkes çirkin ya da yoz, yobaz değil elbette! Her görüş, her ideoloji, her yöre ve her sosyal sınıftan milyonlarca ‘düzgün insanın’ varlığını yani yaşadığını da biliyoruz. Ne var ki genellikle düzgün insanların sesi çıkmıyor, köşelerine çekilmiş oturuyorlar da, nerede ‘ipini koparmış, hoyratça her köfteye maydanoz olan, ne kadar sivri külahlı’ varsa onlar ‘ha bire’ pompalanıyor. İşte bu durumunda ‘negatif seleksiyon’ yani ‘tersine elek’ sisteminin bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Bu sistem nitelikli, olgun, birikimli, terbiyeli insanları eleyip, ötekileri ortaya çıkarıyor. Bu işin en kötü tarafı yozlaşmanın, kitle iletişim araçları yoluyla bütün toplumu ve özellikle çocukları, gençleri etkilemeye başlamasıdır. Ünlü İspanyol düşünür Ortega Gasset diyor ki; Bu dünyada hiçbir şey, kitle kültüründeki yozlaşma kadar asla bulaşıcı değildir!..

Simdi siz gelin de o İspanyol filozofa hak vermeyin. Birkaç yıl önce yoz eğlenceyi kendilerine hakaret olarak gören insanların, şimdi o eğlence biçiminin etkisi altında kaldıklarını görüyoruz. Hem bu iş sanatçı, politikacı, büyükelçi, bürokrat, sözde elit kesim mensupları, burjuvaları falan da dinlemiyor. Zevksizlik, herkesi yutmaya hazır bekleyen bir kara delik gibi karşımızda duruyor. ’Alem sana uymazsa sen aleme uy!’ ya da ‘Elle gelen düğün bayram!’ tekerlemelerine sarılıyorlar. Bence böylece de üstlerine düşen kültür mücadelesini yapmadan, kolayca, sıcak bir suya gömülür gibi zevksizliğin içine gömülüyorlar. Bu noktadan sonra ‘ne seçicilik kalıyor ne düzgün Türkçe ne kaliteli müzik, ne de bir kültür tavrı’ Kişiliğinizi daha fazla sakatlamamak için yozlaşmalara karşı çıkmak bence en doğrusu…

Çünkü ödün vermenin sonu yok ki! Sizce de öyle değil mi?..

Yazımın ilk cümlesinde cesaretle ifade ettiğim ve yaşadığımız toplumun kendisiyle yüzleşerek farkına varması gerektiğini kaydettiğim ‘aymazlık içinde yaşadığımız toplumsal hastalığımız’ şeklinde belirtmeye çalıştığım ‘zamana ve aleme uymak hastalığına yakalanmak zorunda mıyız?’ Ya da bir başka deyişle ‘alem sana uymazsa, sen aleme uy!’ veya ‘elle gelen düğün bayram!’ diyenlere hak vermek, onların istediği gibi davranmak zorunda mıyız, herkesi yutmaya hazır bir kara delik olan zevksizliğe, yozlaştırılan kültüre, seviyesizliğe ve kalitesizliğe kayıtsız şartsız ‘Eyvallah’ demek zorunda mıyız, sorarım sizlere!..

Bu durumu yukarıda yazımın bir bölümünde ‘negatif seleksiyon’ yani ‘tersine elek’ sisteminin kaçınılmaz bir sonucu olarak nitelendirmiştim. Devamında ise şu düşüncemi de tekrardan ifade etmek isterim; Bu sistem nitelikli, olgun, birikimli, terbiyeli insanları eleyip, ötekileri ortaya çıkarıyor. Bu işin en kötü tarafı yozlaşmanın, kitle iletişim araçları yoluyla bütün toplumu ve özellikle çocukları, gençleri etkilemeye başlamasıdır!

‘BENCE’ elbette…