Memleketin neresine nereden ve nasıl bakarsanız bakın, hangi memleket meselesine kafayı takarsanız takın ya da hangi memlekette hangi siyaset büyüğünün neyi nasıl yaptığına, ne söylediğine kulak verirseniz verin, herhalde benim gibi içiniz kararıyor, her tarafınıza sıkıntılar içinde afakanlar basıyordur, diye düşünüyorum!
Sizce de öğle değil midir?..
Belki de tüm bu nedenlerden ötürü, ben deniz de yazılı basına geri dönüş yaptığım son on üç yıldan bu yana bazen hafta sonları bazen de hafta içinde günlük olarak kaleme aldığım yazılarımda içinizi karartan, sizleri daha da karamsarlığa sevk eden, gittikçe ağırlaşan sorunlardan ve dolayısıyla sıkıntılardan ötürü her tarafınıza afakanlar basmasına bu defalık katkı sunmamak adına İngilizce yazılışıyla ‘light’ Türkçe okunuşuyla ‘layt’ konulardan oluşan yazılar kaleme alıyorum. ‘LAYT’ derken bu türden yazılarım tümüyle siyaset dışı değil elbette!..
Siyasete dair bilindik veya bilinmedik, kısa öyküler, fıkralar, nükte dolu deyişler ya da manidar anlamlar içeren şiirler yazıyor, sizleri birazcık da olsa gülümsetirken, aynı zamanda gerilmeden, kasılmadan, kızmadan dolayısıyla üzülmeden düşünmenizi sağlamayı amaçlıyorum, umarım anlamışsınızdır!
Bugünkü siyasi fıkramızın, daha doğrusu öykümüzün adı; Herkesin tanıdığı Mustafa ağabey!..
Bir köyün ahalisi, köy kahvesinde oturmuş, bir yandan TV’den haberleri izliyorlarmış; Bir yandan da kağıt oynuyorlarmış. Köyün Mustafa ağabeyi, televizyonda bakanlardan birini görmüş konuşurken ve demiş ki;
“Bakan oldu, artık yüzümüze bakmıyor. Eskiden böyle miydi be, abi, abi der hep etrafımda dolanırdı! Hey be, zaman ne çabuk geçiyor!” Bu lafın üzerine kahvedekiler merakla Mustafa abiye sormuşlar; Mustafa ağabey, sen nereden tanıyorsun bu bakanı yahu? Mustafa ağabey istifini hiç bozmadan, gayet kendinden emin cevap vermiş; “Ulan üniversite yıllarında az ağabeylik etmedim ona! Az ekmeğimi yemedi, çayımı, kahvemi içmedi! Gel gör ki, şimdi bizi unutmuş hadsiz baksana şuna!..”
Kahvedekiler elbette inanmamışlar ona. Mustafa ağabey de inandırmak için demiş ki; Hadi gelin yarın Ankara’ya Meclis’in önüne gidiyoruz. Çıkışta yakalarız bizim bakanı. O zaman anlarsınız yalan mı değil mi, bu söylediklerim!..
Köylüler, Mustafa ağabey ile birlikte Ankara’ya Meclis’in önüne giderler ve çıkışta o bakanı yakalarlar. Bakan, çıkış kapısında onları görünce hemen arabasından iner yaklaşır onlara Mustafa ağabeyin elini öpmeye kalkışır ve ona der ki; Mustafa ağabeyciğim ne olur sen benim kusuruma bakma, bakanlıkta bir dakika boş bırakmıyorlar ki, o yüzden seni arayamıyorum, Lütfen kusuruma bakma abim, sen beni affet!..
Mustafa ağabey köylü arkadaşlarına şöyle bir bakar ve onların acayip şekilde etkilendiğini görür. Başka bir gün yine köy kahvehanesindekiler televizyon seyreden bizim Mustafa ağabey televizyonda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı görür ve der ki; “Bu da böyle işte! Cumhurbaşkanı olunca kendini bir şey zannetti galiba, unuttu bizi, tanımaz oldu, bu da vefasız çıktı anlaşılan!..”
Kahvehanedekiler; “Hadi canım. Bakan’ı belki şans eseri belki tesadüfen tanıyorsundur, ama biz Cumhurbaşkanı’nı da tanıdığına bizler inanmıyoruz!” Derler ona…
Mustafa ağabey hemen köy ahalisini toplar ve Ankara Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na götürür. Mustafa ağabeyi gören Cumhurbaşkanı Erdoğan, tıpkı o bakan gibi, onları Saray’ın bahçe kapısında görünce Mustafa ağabeyin ellerine sarılır ve öpmeye kalkışır. Mustafa ağabey buna izin vermez elbette.
Cumhurbaşkanı; “Mustafa abi vallahi billahi kusura bakma! Uzun yıllardır göremiyordum seni. Tam da seni ziyarete gelecektim, sen bana geldin!” Mustafa ağabey tekrar ahaliye dönerek “ gördünüz işte” dercesine bir bakış atar ki, artık köy ahalisinin gözündeki forsuna diyecek yoktur, kendisinde ise haklı olmanın gururu vardır. Yine bir gün kahvede televizyon izlerken bu kez televizyona Trump’ dan önceki ABD Başkanı Joe Biden çıkar, Mustafa ağabey hiç durur mu, hemen söze başlar ve ahaliye dönüp der ki; “Ulan ne çabuk unuttun, o sefalet dolu günlerini, zengin oldun Amerika’ya başkan seçildin tabii, koskoca Amerika'nın da başına geçince unuttun bizi, hayırsız!” Köy ahalisi “eh bu kadarı da fazla!” der ve memleketteki önemli şahsiyetleri tanımasının belki bir şans eseri olabileceğine inanmışlardır ama dünyanın öbür uzundaki Amerikan başkanı Joe Biden’ı da tanımasının olanaksız olduğuna söylerler birbirlerine!..
Fıkra, hikaye bu ya Mustafa ağabeyin bunun üzerine kafası atar ve bazı köylüleri yanına alarak Amerika’ya Washington’daki Beyaz Saray'a gider, beklemeye başlarlar. Kapıdaki görevliye Başkan Biden ile görüşmek istediklerini söylerler. Görevli de içeriye sadece bir kişinin girebileceğini söyler. Köylüler düşünürler ve sadece Mustafa ağabeyin Başkan Joe Biden’ı tanıdığını söyleyerek sadece onun içeriye girmesini isterler. Beyaz Saray’daki güvenlik görevlileri Mustafa ağabeyi alır içeri sokarlar. Aradan saatler geçer, ama Beyaz Saray’ın kapısından kimse çıkmaz. Köylüler bu duruma çok sıkılır. Pencereden de bakma olanakları olamadığı için, oradan geçen, uzun boylu birine sormaya karar verirler. Şans eseri oradan ünlü basketbolcu Michael Jordan geçmektedir. İngilizce bilen bir köylü Michael Jordan'a döner ve der ki; “Ya Michael Jordan abi, senin boyun uzun, camdan içeri bakıp neler oluyor, kaç kişi var, Mustafa abi onların arasında mı, bir bize söyler misin?” Michael Jordan camdan bakar ve cevap verir; “Valla içerde ne olduğunu kimlerin bulunduğu tam olarak göremedim, bilmiyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim Başkan Biden’ın ofisinde beş, altı kişi varmış gibi geldi bana Bunlardan birini iyi tanıyorum, bu benim tanıdığım Türkiye’den meşhur Mustafa ağabey, diğerlerini ise gerçekten tanımıyorum, hiç kusura bakmayın!..”
Bugünkü yazımın başında da belirttim, bugün bu sütunlarda yazdıklarım, anlattıklarım adı üstünde fıkradır, mizahi anlatımlı bir öyküdür. Bu durumda şakadan da olsa ben yine de sormak isterim ama; Bu herkesin tanıdığı Mustafa ağabey şu bizim Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Akın’ı da tanıyor mudur, acaba, dahası Ahmet Akın’da şu meşhur Mustafa ağabeyi tanıyor mudur, kim bilir?..
Yorum yapın