Bu sütunlarda ta 2018’den bu yana çok yazdım anlattım ama ‘yine zaruret hasıl olduğundan olsa gerek’ bugün yine yazıp anlatacağım ‘Agnotoloji’ üzerine…
O yüzden daha yazımın başlığını görür görmez çoğu zaman olduğu gibi ‘nereden çıktı bu 'AGNOTOLOJİ' demeyin lütfen!..
Dedim ya zaruret hasıl oldu, gerekli gördüm, yazıyorum işte…
Biraz zaman ayırın, lütfedip okursanız eğer, o zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız!..
Agnotoloji yazımın başlığında da ifade ettiğim üzere 'bilgisizliğin bilimi' demektir. Felsefe ile benim gibi ilgileniyorsanız, ‘Epistemoloji’ yani ‘Bilgi Fesfesesi’ sözcüğünü daha doğrusu kavramını mutlaka duymuş, okumuşsunuzdur.
Epistemoloji; bilginin ne olduğu, nasıl elde edildiği ve sınırlamalarının neler olduğu gibi sorular ile bilginin incelenmesidir. Bu alan, ne bildiğimizi ve neden bildiğimizi tanımlamaya yardımcı olur. Bunun diğer tarafında da bugün yazımın başlığında ifade ettiğim gibi ‘AGNOTOLOJİ’ vardır.
Agnotoloji; eski Yunancadan türetilen bir kelimedir. Agnozis; bilgisizlik, ontoloji; ise ‘varlık felsefesi’ anlamındadır. İkisinin birleşimden oluşan bu kelime ise kısaca ‘bilgisizliğin bilimi’ veya ‘bilgisizlik bilimi’ anlamına gelmektedir. 2000’li yılların başından beri kullanılmaya başlanan bu terimi ise Stanford Üniversitesi’nden bilim tarihçisi Robert Proctor yaygınlaştırmıştır. Robert Proctor; yolun başında bazı şirket, kurum ve kuruluşların ‘bir fikri yerleştirmek ya da bir ürünü satmak için, yani siyasi veya ticari bir çıkar elde etmek için kasıtlı olarak kafa karışıklığı yarattığını ve yalan bilgi yaymaya çalıştığını iddia ederek’ yola çıkmış, bu kuramı ortaya atıp geliştirmeye başlamıştı. 1980’li yıllarda ve de özellikle 1990’lı yıllarda aslında ‘köklü bir cehalet döneminde yaşadığımızı ifade eden’ Robert Proctor, aslında ‘bilginin erişilebilir olmasının o bilgiye ulaşıldığı anlamına gelmediğinin’ de altını çizerek vurgulamaya çabalamıştır. Stanford Üniversitesi Bilim Tarihçisi Robert Proctor; bunu yaparken aynı zamanda bilgisizliğin bilim haline geldiğini yani bir başka deyişle sade biçimde ‘CEHALETİN’ başlangıçta birçok insan bir kavramı veya gerçeği anlamadığı zamanlarda ve ikincil olarak da ticari bir firma veya siyasi bir grup gibi özel çıkar grupları bir konu hakkında kafa karışıklığı yaratmak için çok çalıştıklarında yaygınlaşmaya başladığını keşfetti. Bu noktada ben de sormak isterim: Cehalet; gerçekten mutluluk mudur?
Cehaletin yıkıcı sonuçları mı vardır, olur mu? Cehalet; günlük yaşamımızda nasıl bir rol oynamaktadır? Tüm bunlar günümüzde ‘AGNOTOLOJİ’ alanında çalışmalar yapan araştırmacıların yanıt bulmaya çalıştıkları sorulardan bazılarıdır. Günümüz koşullarında yani ‘modern dijital teknoloji çağında’ bilgiye erişebilir olmak, gerçeğe de ulaşıldığı anlamına ne yazık ki gelmiyor, gelemiyor!..
Çünkü; Kimileri toplumsal, kişisel, siyasi ve ticari çıkar elde etmek için, kasıtlı yalan haber ve bilgileri medya yoluyla veya internet üzerinden olabildiğince sınırsız ve ölçüsüz biçimde yayarak çok büyük kafa karışıklığı yol açıyor. Onların asıl amaçları, düşünmeyen, sorgulamayan, gerçeği anlamayan, gerçeği aramayan ‘APTAL’ hatta ‘DANGALAK’ bireylerden oluşan kitlelerin kendilerine empoze edilen yalan, yanlış, saptırılmış, abartılmış haber ve bilgileri ‘DOĞRU’ kabul etmelerini sağlamak ve de o sayede cahil cühela sürüsünün bireylerini yani toplum bilimcilerin tanımladığı şekliyle AGNOTOLOJİ ÜRÜNÜ CAHİLLERİ’ dilediğince yönlendirip kullanmak, aslında gerçek ama argo deyimle ‘BOZUK PARA GİBİ’ harcamaktadır!..
Bu kısa açıklamadan sonra asıl konumuza dönecek olursak, sanırım öncelikle kişisel anlamda görüş ve düşüncelerimi anlatırken özellikle şunu belirtmem gerekiyor. Toplumsal anlamda ‘sosyolojik olarak’ bakıldığında ‘memleketin pür mealinden’ öyle anlaşılıyor ki;
Memleketimizde tam anlamıyla bir çöküş süreci yaşanmakta gibi görünmektedir ama adına AGNOTOLOJİ’ dediğimiz bilgisizlik biliminin içinde yaşadığımız topluma ‘SIRILSIKLAM’ egemen olduğu için yani agnotoloji ürünü cahillerin her alanda hüküm sürdüğünden, medyanın desteğiyle yaratılan ve acımazsızca sürdürülen ters algı operasyonlarıyla bu sözünü ettiğim çöküşün çoğumuz ne yazık ki azıcık da farkında bile değiliz!..
Siz bakmayın, kimsenin sesinin sedasının çıkmadığına, adeta uyuşturulmuş gibi davrandığına, o bahsettiğim ters algı operasyonlarıyla yaratılan KORKU DAĞLARI’ sayesinde her şeyin daha da kötüye gitmemesi maksadıyla herkes endişe içinde ama vurdumduymaz ve de bencilce davranarak bir şekilde ekmeğinin peşinden gitmekte olduğuna ve dolayısıyla iş, aş derdine düşmüş durum göründüğüne…
Aslında toplumun geniş kitleleri, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın' felsefesiyle aklı tutulmuş durumda o yılanın bırakın kendine dokunmasına, kendini sokmasına, sokunca da zehrini beynine kadar zerk etmesine dahi tepki veremeyecek hale gelmiş durumdadır. Çoğunluğu bu psikoloji içindeki yani agnotoloji ürünü olan bilgisizlik dolayısıyla ‘BİLİNÇSİZLİK’ içindeki kitleler kendisini idare edenlere, aklınca yön vermeye çalışanlara karşı hissedilebilecek oranda yoğunluklu bir tepki veya aleni biçimde muhalefet etmesini beklemek bence çok aşırı saflık hatta salaklık olur, düşüncesindeyim.
Aslında bu kadar yazıp anlattıktan sonra 'Bu gidişe artık dur demenin zamanı gelmiştir’ diyeceğim ama…
Yazımın en başında da ifade ettiğim gibi toplumun öncelikle kitlesel bir sorunundan ivedilikle kurtulması gerekiyor. Benim 'akıl tutulmasının aymazlık hali' diye daha önceki yazılarımda defalarca sözünü ettiğim, bugün 'agnotoloji ürünü cahilleri' şeklinde bilimsel anlamda bilimsel kaynaklardan yararlanarak açıklamaya çalıştığım 'kitlesel anlamdaki zihinsel hastalıklar' bu gidişe artık dur deme zamanını sürekli geciktirmektedir!..
Yararlandığım kaynaklar; When critical thinking isn’t enough: to beat information overload, we need to learn ‘critical ignoring. Yayınlanma tarihi:
2 Şubat 2023. Kaynak site: Conversation. Scientists have a word for studying the post-truth world: agnotology. Yayınlanma tarihi: 20 Ocak 2017; Kaynak site: Conversation. The man who studies the spread of ignorance. Yayınlanma tarihi: 6 Ocak 2016; Kaynak site: BBC. Bağlantı
Yorum yapın