ADAM GİBİ ADAM OLMAK

– Mehmet ne zaman gelecek, gelin ne zaman gelecek, nasıl gelinin var bir görsek? Öte yandan Mehmet’le Özlem balayından dönünce evlerinde oturmaya başlamışlardı. Mutluluklarına diyecek yoktu. Mehmet evlenmeden önce olduğu gibi yine Rahmi Bey’in şirketinde çalışmaya başlamıştı. Ancak konumu değişmiş, bütün çalışanlar tarafından daha çok itibar ve saygı görmeye başlamıştı. O artık şirketin bir çalışanı değil, müstakbel sahibiydi. Onun için herkes elinden geldiğince ona yakın olmaya çalışıyor, onun gözüne girmeye uğraşıyordu. Özlem ise evde oturuyordu. Annesi çoğu kez ona geliyor zamanını onda geçirmeye çalışıyordu. Onu da gittiği yerlere götürmeye başladı, kendi yaşantısı gibi onu da sosyete çevresine alıştırdı. Oysa Mehmet ve Rahmi Bey, onun şirkete gelip iyi bir iş kadını olmasını daha çok istiyorlardı. Özlem ise annesine daha çok meyilli görünüyordu, yani iş kadını olmayı pek istemiyordu. Maddi bir sıkıntı, gelecek kaygısı, yaşamadığı için iş kadını olup sorumluluk almak ve sabahları erken kalkmak koşuşturmak ona zor geliyordu. Akşam evde konu açıldığında Mehmet:
– Sen de şirkete gel çalış, iyi bir iş kadını ol, diye teklif etti. Özlem:
– Ben şirkette ne yapacağım, diyerek oyalamaya çalışıyordu.
– Ne yapacaksın iş kadını olacaksın. Mehmet ve Rahmi Bey’in
onun çalışmasına ihtiyaçları yoktu ama onca yıl okudu, emek verdi. Bunca emeğin heba olmasını istemiyorlardı. Hepsinden de önemlisi Özlem’i annesinin yaşadığı o hayattan çekinip korktukları için onun çalışmasını istiyorlardı. Bu gidişle Özlem’in de annesi gibi olacağı aşikârdı. Özlem de annesi gibi rahatına çok düşkündü. Hiç zora sıkıntıya girmek istemiyordu. Sabah erken kalkacak ev işi yapacak, erkenden gidip iş başı yapacak, milletle akşama kadar uğraşacak, sonra da ev işleri ona zor gelirdi. Hiç sıkıntıya zahmete girmek istemiyordu. Hem zaten Erzurum’da kadının çalışması pek uygun da görülmüyordu.
– Bunu düşünmeliyim, diye her defasında Mehmet’e ümit veriyor daha doğrusu onu oyalıyordu. Mehmet ise gönüllü olmadığını
anlıyor, pek fazla üzerine gitmek istemiyordu. Onu fazla zorlayıp huzursuzluk çıkarmasını istemiyordu.
Önemli bir şey daha vardı Mehmet’i düşündüren. Evlenmelerinin üzerinden uzunca bir zaman geçmişti. Düğünde olanlar ve anne
babasına doğru dürüst veda edemeden balayına gitmeleri içinde bir dert olmuştu. Bir an önce memleketine gidip büyüklerinin ellerini öpüp, Özlem’i onlarla tanıştırmak, gönüllerini almak istiyordu. Akşam yemeğini yemiş, sohbet ediyorlardı, Mehmet birden aklına gelmiş gibi aniden soruverdi. 
– Şey Özlem memlekete gitsek, orda büyükleri eşi dostu bir görsek, ellerini öpsek, annemin babamın gönüllerini alsak nasıl olur, ne dersin? Böyle umulmadık bir anda bu teklif Özlem’i çok şaşırtmıştı, hiç böyle bir şey beklemiyordu, canı sıkılır gibi oldu.
– Şimdi bunu da nereden çıkardın Mehmet, acelen ne? diye suratını buruşturdu. Mehmet sevgiyle gülerek konuştu
– Hayatım acelesi yok, ama biz evleneli epey oldu, akrabalarım seni görüp tanımak istiyorlar, hepsinden önemlisi büyüklerimizin elini öpmemiz, hele hele annemin babamın gönüllerini almamız gerekmez mi? Özlem pek oralı değildi, umursamaz bir şekilde konuştu.
– Gideriz acele etme memleketin bir yere kaçmıyor ya!
– Ama Özlem onlar bizi çok zamandır, yani evlendiğimizden beri bekliyorlar, Babam her telefon açtığında dedemin beni özlediğini söylüyor.
– Aman ne olacak ki canım, ne zaman istersek o zaman gideriz!
– Ama Özlem her yerin bir âdeti vardır, bizim oraların âdeti de öyledir. Özlerler, yeni gelini görmek isterler.
– Aman sizin âdetinizden bana ne, acele etme diyorum. Benim oralarda canım sıkılır, duramam ben öyle küçük yerlerde. Alışık değilim biliyorsun. Mehmet çok şaşırmıştı, bir an ne diyeceğini bilemedi, aval aval baktı onun yüzüne, sonra çaresiz sordu:
– Neden istemiyorsun? Neden canın sıkılacak ki? Birkaç gün kalıp geliriz. Göreceksin benim öyle şirin ninem, dedem, cana yakın
akrabalarım var, hem bizim kasaba ufak, herkes birbirini tanır. Şimdi annemi sıkıştırıyorlardır akrabalar. Peşin hükümlü olma gidip gelelim.
– Çok uzattın Mehmet, tutturdun bir memleket diye, ben de sana acele etme gideriz, diyorum, yeter artık, diyerek kalktı mutfağa doğru yürüdü. Mehmet öylece oturduğu yerde kalakalmıştı. Bir an ne yapacağını kestiremedi. Böyle bir durumla karşılaşacağını hiç beklemiyordu. Özlem’le ilk tartışmalarıydı. Kafası duyguları düşünceleri allak bullak olmuştu. Neye karar vereceğini bilemiyordu, bütün benliğini pişmanlık duygusu kaplamıştı. Bir an bütün hayatı, bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Evdekileri ninesini, dedesini, annesini, babasını düşünmeye başladı. Özellikle babasının, annesinin ve Ömer’in söylediklerini hatırladı. Sonra başını ellerinin arasına alıp
– Aman Allah’ım, yoksa onların söyledikleri doğru mu çıkacak, diye söylenmeye başladı. Ya doğru çıkarsa hali nice olurdu? Yoksa onların dediği gibi zenginlik, mal varlığı, mutlu olmaya yetmiyorsa sonu ne olurdu? Bütün bunların ötesinde ya Özlem de zamanla annesine benzerse ne yapardı? Zaten annesinin Özlem’i devamlı yanında gezdirmesi, hayra alamet değildi. Oralara alıştıktan sonra o da annesi gibi evini ihmal edecek sosyete partilerine alışacaktı. En kısa zamanda onunla bu konuyu tekrar konuşmaya karar verdi, ne yapıp edip onu annesinin yolundan ayırması gerekiyordu. Onu memlekete gitmeye ısrar etmekten vaz geçmeye karar verdi. Özlem onunla kasabaya gitmeye razı olmamıştı. Bu konu da ısrar edip kavga etmelerinin bir faydası da yoktu artık. Mehmet Özlem’i o yaşantıdan kurtarmak istiyordu. Yine bir akşam yemeklerini yemişler salonda oturmuş çaylarını yudumluyorlardı, Mehmet başını kaldırıp ona baktı çekinerek konuştu.
– Ne yapıyorsun, Özlem günlerin nasıl geçiyor, diye sordu. Özlem, memlekete gitmek için ısrar edeceğini sanarak suratını astı, canı sıkılmıştı, tedirgin konuştu.
– Hiç, bir şey yaptığım yok biliyorsun annemle gezip dolaşıyorum. Çoğu zamanda vakti mi evde geçiriyorum. Yine memlekete
gidelim, diye ısrar ediyorsan hiç konuşmayalım meseleyi kapatalım.
Mehmet tartışmak istemiyordu, sessizce sordu:
– Suratını hemen asma hayatım, seni memlekete götürmek gibi ısrarım yok artık, ne yapalım sen ne zaman istersen o zaman gideriz.
– Biliyorsun Özlem bu konuyu seninle daha öncede konuşmuştuk, senin iyi bir iş kadını olmanı istiyorum, yıllarca okudun, uğraştın, çalıştın, bir diploma aldın o diplomaya yazık olmayacak mı, şirkete gelip çalışmak istemiyorsun onca emeğin heder olacak.
– Benim çalışmama ihtiyaç var mı Mehmet, diye sordu Özlem. Mehmet bir süre durdu düşündü cevap vermedi, sonra ağır ağır konuştu:
– Tamam canım, maddi olarak elbette ki senin çalışmana ihtiyaç yok, ama bunca yıl emek verdin, bunu değerlendirmek gerekmez mi? Özlem:
– Ben şimdilik çalışmak istemiyorum, diye kestirip atmıştı. Mehmet tartışmak istemiyordu, yavaşça konuştu: