Aşağıda okuyacağınız yazımın bir benzeri birkaç yıl önce sanırım 2020 yılında ve sonrasında 2022 yılında yine bu sütunlarda yayımlanmıştı. Bu kez söz konusu o yazımı tekrardan sizlere sunmaya pek niyetli değildim ama o yazımda anlattıklarımla birebir örtüşen biçimde geçenler bir olay yaşadım. Daha doğrusu 'tıpkısının benzeri' denilebilecek biçimde geçen hafta başında sabah saatlerinde 'koyu bir AK Partili' olduğunu bildiğim serbest meslek erbabı benimle akran sayılan 90'lı yıllardan beri tanışık olduğum eski bir arkadaşımla karşılaştım ve yaklaşık üç yıl önceki 'sosyal, politik ve iktisadi muhabbet' benzer biçimde yeniden yaşandı. Bugünkü yazımı okuyunca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Yazılarımı hemen her gün gazeteden olamasa da İnternet üzerinden sosyal medya aracılığıyla takip ettiğini ve beğeniyle okuduğunu belirten bu eski ama eskimeyen arkadaşım, “Yahu Zikri, AK Parti 22 senedir bu memleketin hiçbir sorununu çözmedi mi, hiçbir olumlu iş yapmadı mı, 22 sene önceki Türkiye ile şimdiki Türkiye aynı ülke mi? Sen yazılarında işin o tarafını hiç yazmıyorsun, hep bardağın boş tarafını göstermeye çalışıyorsun, bu bardağın hiç mi dolu tarafı yok!” Şeklinde birtakım laflar etmeye başladı. Ben de o arkadaşa şöyle karşılık verdim; “Öncelikle benim yazılarımda bardağın hep boş tarafını gösterdiğim külliyen yanlış. Yirmi iki yıldan beri gerek gazete sütunlarda, gerekse televizyonda, radyoda çalıştığım dönemlerde yaptığım yorumlarda Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının yaptığı olumlu icraatları, doğru işleri, çözdüğü meseleleri takdir eden ifadelerim hep olmuştur, eskisi kadar olmasa da halen olumlu, dişe dokunur bir şey varsa yazmaktan, söylemekten asla gocunmam ve de çekinmem. Ancak, bugün bakıldığında 2002 ile 2007 arası dönemle, 2007’den 2011’e kadar geçen dönem ile 2011’den 2016'nın 15 Temmuz'una kadar geçen süreçle son sekiz yıllık ama iki etaplı süreçler ayrı ayrı değerlendirilmeli ve yorumlanmalıdır. Bugün bakıldığında yirmi iki yıllık AK Parti iktidarı daha doğrusu Erdoğan ile geçen dönemde tamamen sorun olmaktan çıkarılan, bir daha sorun olmasına izin verilmeyecek şekilde çözüme kavuşturulan tek konu, sen ve senin gibilerin başörtüsü dediği asıl adı türban olan sorundur. Bu sorunun dışında köklü ve asla geri dönülemeyecek ve bir daha sorun oluşturmayacak biçimde çözülen bir başka sorun var mıdır, sorarım sana!”

Elbette bu sözlerime karşılık o arkadaş bildiği kadarıyla kendince AKP’nin 22 yıllık iktidarında yapılanları, çözülen sorunları anlatmaya başladı. Sabırla dinledim ve sonunda söz sırası yine bana geldi; “Ben seni dinledim, sen de beni lütfen dikkatle dinle o zaman” dedim ve anlatmaya başladım;

“Hatırlarsan, ta 2007'lerde Avrupa Birliği’ne 2014’te tam üye olacağız, düşüncesiyle 9. Kalkınma Planı beş yıl yerine yedi yıllık hazırlandı. Bütün bu hazırlığa rağmen Avrupa Birliği’ne üyelik konusunda bugün için baktığımızda epeyce geriye düştüğümüz hatta o hedefin tamamen yok olduğu görünüyor. O kadar ki üyelik müzakereleri halen askıya alınmış deyim yerindeyse buzdolabında bekletiliyor vaziyettedir. Hatta AB'ye aday üye statümüze son verilmek istenmektedir. Çünkü o sürecin başında AKP hükümeti Güney Kıbrıs limanlarından gelen gemilerin Türkiye limanlarına girişini yasaklayınca müzakere başlıklarından sekiz tanesi hemen askıya alınmıştı. Böylece müzakere süreci ta o zaman resmen olmasa da fiilen durmuş ve dondurulmuştu. Bu arada Kıbrıs sorunu da hala çözülememiş daha da çözümsüz kronik bir sorun haline gelmiştir. Bu gidişle çözüleceği yoktur. Dahası Kıbrıs’ın çevresindeki petrol ve doğalgaz yataklarının bulunduğu ekonomik alanları da bu gidişle kaybetmek üzereyiz. Elbette Yunanistan ile Ege sorunu da halen artarak ve tırmanarak devam ediyor. Ege denizindeki küçük adacıklar ve kayalıklar bile hala tartışma konusudur. 18 adacık halen Yunanistan tarafından işgal edilmiş durumdadır. Son birkaç yıldır Ortadoğu ülkelerine büyükelçi bile gönderemez durumdayız. Şimdi gelelim asıl konumuz olan senin de söylediğin gibi ekonomiye. Peki, ekonomide neler oldu neler yapıldı? Evet, 2002'den başlayarak AKP hükümetleri başarılı biçimde bütçe açığını kapattılar, mali disiplini büyük ölçüde sağladılar ama ben biraz ekonomiden anladığım için söylüyorum, bu defa da disiplinli bütçe ekonomide belirleyici olmaktan çıktı. Çünkü iktidar, ihracata yönelik mal üreten sanayi ve tarımı adeta dışladı. Elde edilen mali kaynaklar ve imkanlar, lüks AVM’ler, lüks konut, lüks lokanta ve lüks otomobillere hoyratça aktarıldı. Doğal kaynaklarda yanlış ellere özelleştirme adı altında plansız biçimde dağıtılınca ihracat durma noktasına geldi ve gerilemeye başladı. Konya Ovası projesi ve GAP neden hala bitirilemedi? Bence işte bu nedenlerle nüfus artarken tarımsal üretim yetersiz kalınca gıda fiyatları da hızla yükseldi. Yükselen enflasyon, düşük büyüme hızı ve işsizlik yine Türkiye’nin en önemli ekonomik sorunları olarak gündemin ilk sırasına oturuverdi. Şimdi de yüksek faize dayalı borçlanma ekonomisiyle sanal büyüme sağlamakla övünmekten başka bir şey yapamaz hale geldik. Bununla övünüyoruz. Senin anlayacağın, yirmi iki yıllık AKP iktidarı döneminde döndük dolaştık yine başladığımız noktaya geldik diyebiliriz. Avrupa Birliği’ne giremedik, bu gidişle gireceğimiz de yok! Kıbrıs sorunu, Ege sorunu olduğu gibi ortada duruyor ve de o sorun kronik biçimde büyüyor. Ortadoğu sorunu, yepyeni sorunlar olarak karşımıza çıkmış durumda.  İşsizlik ve enflasyon sürekli artış eğilimde, krizin daha da büyümesi an meselesi enflasyon daha fırlamak için fırsat kolluyor. Ben yine de yirmi iki yıl boşa geçti, demiyorum ama geriye dönüp baktığımızda bir arpa boyu yol gidebilmiş miyiz, diye düşünmeden edemiyorum. Daha ne söyleyeyim. Durum bu işte! Bu gördüğüm gerçekleri söylemenin neresi bardağın dolu tarafını görmemek, hep boş tarafını göstermektir, sorarım sana, sevgili arkadaşım! Bugün ülkenin temel sorunu birinci meselesi Adalet'tir. Adaletin olmadığı yerden yoksulluk da olur, yolsuzlukta olur. Adaletin olmadığı yerde yaşayanların başına her türlü bela da gelir, musibette eksik olmaz!"