Türkiye’de adalete güven oranı son dönemse sıkça gündem olmakta. Özellikle toplumsal olaylarda çocuk tecavüzleri, polis asker şehit olduğunda yada katiller konuşulduğunda bu insanlara uygulanan cezalar adalet duygusunu sarsmakla kalmıyor adalete güveni her geçen gün azaltıyor.

Oysa adalet, bir toplumun temel taşlarından biridir. Toplumdaki bireylerin, kurumlara ve hukukun üstünlüğüne güven duyması, sosyal barışın ve istikrarın korunması açısından hayati önem taşır. Ancak, günümüzde birçok toplumda adalete duyulan güvenin giderek azaldığına tanık oluyoruz.

Adalete güvenin azalmasında en büyük etkenlerden biri, yargı bağımsızlığının zayıflamasıdır. Yargı organlarının siyasal iktidardan bağımsız çalışmaması, taraflı kararların alınmasına yol açıyor. Yargıçların baskı altında kaldığı veya iktidarın taleplerine göre karar verdiği algısı, adalete olan güveni ciddi şekilde sarsmakta. Bu durum, halkın adalet sistemini bir çözüm merkezi olarak görmek yerine, güvensizlik ve belirsizlik kaynağı olarak algılamasına neden oluyor. Bunu sadece ben söylemiyorum toplum bunu konuşuyor ve dilden dile söylüyor.

Adaletin zamanında sağlanamaması, adalete güvenin azalmasında kritik bir rol oynuyor. "Geciken adalet, adalet değildir" sözü, bu durumu özetler niteliktedir. Özellikle büyükşehirlerde yargı süreçlerinin çok uzun sürmesi, davaların yıllarca sonuçlanamaması, bireylerin adaleti bir çözüm aracı olarak görmesini engeller. Uzun süren davalar, mağdurların daha da mağdur olmasına neden olurken, suçluların cezasız kalabileceği algısını güçlendirir.

Medya, toplumda adalet algısını şekillendiren en önemli araçlardan biridir. Ancak medyanın taraflı yayın yapması veya bazı olayları çarpıtarak vermesi, halkın adalet sistemine dair bakış açısını olumsuz yönde etkileyebilir. Bazı yüksek profilli davaların medya tarafından abartılması, yargı kararlarının spekülatif bir şekilde yorumlanması ve adli süreçlere müdahale eden medya kampanyaları, toplumsal kutuplaşmayı artırarak adalete olan güveni zayıflatır.

Toplumdaki ekonomik ve sosyal eşitsizlikler de adalete güvenin azalmasında önemli bir faktördür. Eğer insanlar, adaletin sadece zenginlere ve güçlülere işlediğini, yoksul veya güçsüzlerin ise haksızlığa uğradığını düşünüyorsa, bu durum derin bir güven krizine yol açar. Adaletin herkese eşit dağıtılmadığı algısı, toplumsal huzursuzluğun temel sebeplerinden biridir.

Diğer bir yandan hukuk eğitiminin yetersiz olması, yargı mensuplarının etik kurallarına uymaması ve meslek ahlakına uygun davranmaması da adalete olan güveni zedeler. Eğer bir toplumda hukukçuların bilgi ve beceri açısından yetersiz olduğu veya etik dışı davrandığı düşünülüyorsa, bu adaletsizliğin kurumsallaştığı algısını güçlendirir.

Oysa adaletin güçlü olduğu bir toplumda, bireylerin kendilerini güvende hissetmesi ve toplumsal barışın korunması çok daha mümkündür.

 Saygılarımla.