Aslında bugünkü yazımın başlığını çok uzun olmayacağını bilsem şöyle atacaktım; Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Atatürk’ün doğum günü 19 Mayıs 1919’dur!..
Tarihin ışığında ülkelerin hayatlarında zaman içerisinde büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Yirminci yüzyılın başlarında sanayileşmenin etkisiyle de Batı sömürgeciliğinin en son ele geçireceği topraklar Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında bulunan Arap ve Türk topraklarıydı. Osmanlı İmparatorluğu 1911’den 1918’e kadar önce İtalyanlara, sonra Balkan Devletleri’ne, daha sonrasında ise Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya'dan oluşan İtilaf devletleri grubunda Batı İttifakı Devletleri'ne karşı kesintisiz savaşmıştı. Çanakkale ve Gelibolu'da deniz ve karada büyük zaferler kazanmış olmasına rağmen müttefik olduğu devletler mağlup olunca Birinci Dünya Harbi’nden de yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu, 30 Ekim 1918 yılında imzaladığı Mondros Mütarekesi ile fiilen sona eriyordu. Söz konusu mütarekenin çok ciddi hükümleri içermesi, daha sonra imzalatılmaya çalışılacak olan antlaşma şartlarının ağır olacağının bir işareti olduğu kadar asıl amacın Osman Gazi’nin de, Cengiz Han ve Atilla gibi bir avuç insanla kurduğu ve 600 yıllık geçmişi olan Osmanlı topraklarının paylaşılması ve Türk ulusunun tutsak kılınmasının kararlaştırılmasıydı. Galip devletler o günün koşullarında İstanbul dahil olmak üzere Türk topraklarına yerleşiyor, ordunun silahsızlanması sağlanıyor, donanma etkisizleştiriliyor, Yunan askerleri de İzmir'e çıkartılıyordu. Batı’nın uygulamaya koymaya çalıştığı bu sömürge düzenini yıkmak için gerçekleştirilen ulusal kurtuluş mücadelesini o günün koşullarında Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletlerine karşı vermenin 1919 yılında ‘umutsuz bir vaka’ olarak düşünülmesi de yadsınamaz bir gerçektir. Mustafa Kemal, askerlik anlamında en üstün düzeye ulaştığı bu yıl da büyük zekasıyla tarihin akışını seziyor, ona hız kazandırmış oluyor, yeni ve tümüyle bağımsız bir Türk Devleti’nin yaratılması şartlarını oluşturma gayreti içerisine giriyordu. Gazi Mustafa Kemal kaleme aldığı ‘Nutuk’ adlı eserinde, “Osmanlı ülkeleri bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi anlamını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi. Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? Öyleyse sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi? Bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmaktı. 1919 senesi içinde Samsun'a çıktığım gün elimde maddi bir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu milli kuvvete, bu Türk Milleti’ne güvenerek işe başladım. İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, esasen bu karar olmuştur.” diyerek düşüncesini net bir şekilde ortaya koyuyordu. Mustafa Kemal bu kararını gerçekleştirmek üzere gemi kaptanı dışında 18 askerle birlikte Türk tarihinin en önemli gemilerinden biri olan Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan hareket ederek ulusal kurtuluş mücadelesinde Anadolu’nun Karadeniz'de dışa açılan penceresi olan Samsun’a 19 Mayıs 1919 tarihinde varıyordu. Milli mücadelenin yani Türk ulusal kurtuluş hareketinin başladığı tarih olan bu tarihte, Türk halkı ulusal bağımsızlığını elde etmek için yiğitçe dövüşerek Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde emperyalizmi de ret edecek şekilde büyük bir irade ortaya koymuş oluyor ve geri kalmış doğu ülkelerine örnek olacak şekilde bir avuç insanla çıktığı yolculuğunun sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarını oluşturuyordu…
Türk Milleti’nin ‘ulus’ olma kaderini değiştiren, esaretten tam bağımsızlığa geçişini sağlayan ulusal kurtuluş mücadelesinin başlangıcında olanaksız olanı mümküne çevirerek yok edilmeye çalışılan bir ulusun dirilişinin ve özgürlüğünün simgesi olan Ulu Önder Atatürk, doğum günüm dediği Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı olan 19 Mayıs 1919’u Türk gençliğine armağan ederken “Her şey unutulur. Fakat biz her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki hiçbir şeyi unutmayacaktır. Geleceğin ümidi ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir!” diyerek onlara olan güvenini göstermeye çalışıyordu. İşte tüm bu nedenlerle bugün bizlere düşen en önemli görev, Çanakkale’yi İstiklal harbini kazanan o asil ruhu korumak ve bu bilinci genç nesillere aktararak Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar yaşatmak olduğunu her zaman anımsatmak olmalıdır.
19 Mayıs kutlu, mutlu ve daim olsun!..
Yorum yapın