Yazımın başlığında belirttiğim bu ‘100 gün’ lafını ilk kez, gayet iyi anımsıyorum, merhum Süleyman Demirel’den duymuştum. 1991 yılında gerçekleştirilen genel seçimler öncesinde o zaman ki TRT’de diğer siyasi parti liderlerinin de katıldığı bir televizyon programında, açık oturum da dönemin Doğruyol Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel, seçimde kendine ve dolayısıyla partisi oy verilmesi sonucunda iktidar olmaları durumunda ‘100 günde’ ülkede ‘bozuk ve yanlış olan her şeyi düzelteceğini’ var olan sorunların ‘tümünü çözeceğini’ söylüyor, daha doğrusu vaat ediyordu…
Hatta o Süleyman Demirel, seçim propagandası kapsamında çıktığı yurt gezileri sırasında geldiği Balıkesir’de de aynı söylemi tekrarlıyor ve hınca hınç dolu Ali Hikmet Paşa meydanında seçim otobüsünün üstünde Balıkesirlilere haykırarak şöyle sesleniyordu; “tam otuz senedir Balıkesir’e gelir, giderim. Dikkat ettim baktım. Balıkesir’in senelerdir evlerin, binaların kiremitleri dahi değişmemiş, hep aynı kalmış. Düşün peşime bana oy verin. Ben o zaman Balıkesir’in makus talihini de kiremitlerini de değiştireceğim. Yüz gün içinde her şeyi değiştireceğim, sizi dertlerinizden kurtaracağım!..”
Süleyman Demirel bu sözlerinden, vaatlerinden dolayı mıdır, bilinmez ama(!) o seçimlerde partisi iktidar kendisi ise Başbakan oldu. Koalisyon ortağı ise merhum Erdal İnönü’nün genel başkanı olduğu Sosyal Demokrat Halkçı Parti idi. Aradan yıllar geçti. Sene sanırım 1994’ün sonları Kasım veya Aralık ayıydı. Süleyman Demirel bu kez Cumhurbaşkanı sıfatıyla Balıkesir’e gelmişti. Şimdi yerinde yeller esen bir zamanlar Balıkesir’in sembollerinden olduğu kabul edilen Kervansaray Oteli’nin restoranında onuruna verilen öğle yemeği sırasında bir fırsatını bulup şu soruyu sordum; “Sayın Cumhurbaşkanım, siz 1991 seçimleri öncesi muhalefet parti lideri olarak Balıkesir’e geldiğinizde kentimizin meydanında seçim otobüsünün üzerinde meydanı dolduran Balıkesirlilere bu şehrin makus talihini yeneceğinizi, 30 senedir değişmeyen kiremitlerini dahi değiştireceğinizi ve tüm bunları 100 gün içinde yapacağınıza söz vermiş, vaat etmiştiniz. Aradan 100 günden epeyce fazla bir zaman tamı tamına üç yıl geçti ama Balıkesir’de o günden bu yana pek fazla bir şey değişmedi. Daha ne kadar bekleyeceğiz?..”
Türk siyasetinin en ünlü ‘demagoji ustası’ olarak bilinen Süleyman Demirel, benim bu sorum üzerine hemen yanında oturan dönemin Balıkesir valisi Rıza Akdemir’e dönerek “Vali Bey duydun gazeteciyi, ne kadar değiştirilecek kiremit varsa hemen tespit et hemen değiştirelim. Bak kaç sene önce söz vermişiz, mahcup olmayalım sonra” dedi ve bana “sana bu sualinden ötürü bilhassa teşekkür ederim” dedi. Ben de ‘koskoca(!) cumhurbaşkanının beni soruma tam anlamıyla olmasa cevap vermesinden ve bana soru sorduğum için bana teşekkür etmesinden dolayı’ olsa gerek cesaretlenerek bir soru daha sormak istedim ve o soruyu deyim yerindeyse hemen yapıştırdım; “sayın cumhurbaşkanım şu 100 gün meselesi ne olacak, sorun sadece Balıkesir’in kiremitlerinin değişip değiştirilmemesi değil…”
Tam o sırada yemek servisi başlamış, Balıkesir’in meşhur ‘tirit yemeği’ koca bir tabak önce Demirel’in önüne konulmuştu. Ben ikinci soruma yanıt beklerken Demirel bana dönüp şunu söyledi; “bırak şimdi şunu bunu demeyi, geç şuraya otur bakalım. Sen soğutmadan şu tiridi ye bakalım. Çok güzel oluyor bu tirit!”
Ben o gün o an Demirel’in dediğini yaptım ve oturdum, tirit yedim afiyetle…
Ama tiridi yerken de aklımdan şunu da geçirmeden edemedim; öyle diyenler, söyleyenler, yazanlar gerçekten çok haklıymış; ‘Süleyman Demirel çok büyük bir demagoji ustası!..’
Aradan tam otuz sene geçti, Süleyman Demirel şimdi hayatta değil onu kaybedeli tam 9 yıl oldu. Işıklar içinde yatsın, mekanı cennet olsun…
Ben o zaman 28 yaşında altı yıllık geçmişi olan genç bir gazeteciydim. Şimdi ise 58 yaşında 36 yıllık meslek geçmişi olan kimilerine göre de ‘eskimeye yüz tutmuş hatta eskimiş’ bir gazeteciyim…
Unutmadan şunu da söyleyeyim: Biz o zamanlar cumhurbaşkanı, başbakan, bakan veya milletvekili, vali veya kaymakam hiç fark etmez, fırsatını bulduğumuzda cesaretle varsa sorularımızı sorar, cevaplarımızı alırdık. Şimdiler böyle bir şey hayal elbette: Hatta bu yazdıklarıma inanmayanlar da çıkabilir, çünkü bizim mesleğin yeni nesli bu anlattıklarımı hayal dahi edemez!
Neyse lafı daha fazla uzatmadan şunu söylemek, lafı şuraya getirmek istiyorum;
Ahmet Akın’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Mesut Akbıyık’ın Karesi Belediye Başkanlığı, Hakan Şehirli’nin Altı Eylül Belediye Başkanlığı makam koltuklarına oturmalarının üzerinden bugün itibarıyla tam ‘100 GÜN’ geçti. Özellikle son bir haftadır benim tanıyan bilen Balıkesirliler benimle karşılaştıklarında hep şunu soruyorlar; “Aradan üç aydan fazla bir zaman geldi geçti, 100 gün geçti, bitti. Her fırsatta ‘BENİM AİLEM’ diyen Ahmet Akın ve diğerleri 100 günde ne yaptı, 100 gün oldu da ne oldu?”
Bende bana o türden soruları soranlara şu yanıtı veriyorum hemen; “Valla görebilir, görüşebilirsem eğer sizin o sorularınızı da elbette kendi sorularımı da sorarım. Ama ne Ahmet Akın ne Mesut Akbıyık ne de Hakan Şehirli başkanlarla görüşmek bir yana onlardan randevu almak alabilmek ne mümkün!..”
Ahmet Akın’dan göreve geldiği ilk ayı içinde yani Nisan ayı sonlarına doğru bir milletvekili ağabeyim aracılığıyla ve mesleki değil özel bir konuyla ilgili olarak görüşmek amacıyla zar zor bir randevu koparabilmiş, alabilmiştim. O kısa görüşmemizde de en azından ‘benim açımdan’ pek de yararlı ve sağlıklı bir sonuç çıkmasını ‘şimdilik kaydıyla söylüyorum’ maalesef sağlamamıştır. Asgari ölçülerde ‘yüzeysel ve yapay bir ortam ve iklimde ama gayet samimi ve medeni görünen, alışılagelmiş nezaket ve diyalog kuralları içinde geçen’ önü sonu 17-18 dakika süren bir görüşmeden edinebildiğim izlenim ‘açıkça söylemek gerekirse’ pek de ‘pozitif unsurlar barındıran ölçütte’ değildir. O yüzden ne Ahmet Akın’a ne de Mesut Akbıyık’a ve de Hakan Şehirli’ye “100 gün geçti de ne oldu?” diye bir veya birkaç soru soracak ne bir ortam ne bir zaman ne bir imkan ne de herhangi bir durum bugün itibarıyla asla ve de katta söz konusu değildir, öyle görünmemektedir. Kısa vadeli bir süreçte de böyle bir durumun söz konusu olacağını hiç ama hiç zannetmiyorum. Umarım yanılan ben olurum ama şu an durum böyle!..
Yorum yapın