Yaşadığımız bu internet çağında, teknolojinin getirdiği kablosuz hayatlarımız var artık, her yaş grubunda insanımızın…
Numaraların tek tek çevrilerek arandığı o zamanlardan, tek tuşla dünyanın öbür ucuna anında ulaşılan bu günlere koşar adımlarla geliverdik. Önceden hayal bile edemediğimiz bu yeniliklere çabucak da alışıverdik…
Sanki doğduğumuzdan beri kullanıyormuşuz gibi benimsedik ve kabul ettik. İş hayatının olmazsa olmazı internet, gündelik hayatta da doğru kullanıldığında çok büyük bir kolaylık ve günümüz şartlarında olması gereken bir durum...
Tamam da, gerekli de ama bir noktadan sonra bu kolaylıklar tembelliğe dönüşmeye başladı sanki…
Örneğin mesajlar; kandilleri, bayramları, cumaları toplu mesajlarla kutlar olduk. Bir kutlama mesajını aynen alıp diğerlerine göndermekle, hazır paket mesajlarla görevimizi yapmış mı oluyoruz ya da bunun rahatlığını yaşayıp, gönül aldığımızı mı zannediyoruz?
En azından kendi kelimelerimizle kendi cümlelerimizle ve ismiyle hitap ederek, kişiye özel mesajlarla daha mutlu edebiliriz karşımızdakini. Çünkü yazdığımız mesajlardaki kelimeler bizi anlatır, bu da okuyana geçer…
İnternet ortamında onlarca kişiyle sosyalleşebiliyor iken, aynı zamanda da yalnızlığımız artıyor sanki…
Bu gerçekte sosyallik mi yoksa asosyallik mi?..
Ne garip değil mi, sosyalleştiğimizi sanırken aslında yalnızlaşıyoruz fark etmeden…
Aslında gençlerin çoğu bu şekilde yaşıyor en güzel çağlarını…
Fakat bu bizim nesiller için ‘pek de geçerli değil’ diye düşünüyorum. Çünkü bizler önceliği her zaman birebir, yüz yüze muhabbetlere veririz. Bizler böyle görmüş, böyle büyümüşüz. Temelimiz böyle atılmış. Karşılıklı içilen kahvenin, yüz yüze edilen muhabbetin, bol kahkahanın keyfini bilir, onu ararız…
Bunların kıymetini bilen nesillerinde yalnız kalmaları mümkün olmaz zaten. İster dışarıda bir mekanda ister evimizin mutfak masasının etrafında edilen o sohbetlerin sıcaklığını, samimiyetini, o muhteşem enerjisini, hiçbir sanal ortamda bulmak mümkün değil…
Yine de böyle anlarda da telefonlar çalar, mesajlar gelir ve bir şekilde yine teknolojinin içinde buluruz kendimizi…
Teknolojiden tabi ki kopamayız ama onun içinde boğulmanın da bir anlamı yok. Önemli olan adabınca, akıllıca kullanmak ve neyi seçip aldığımıza özen göstermek. Doğru akılla ve doğru bilgiyle bir denge içinde internetin nimetlerinden faydalanıp, kendimizi geliştirebilirsek ne mutlu bizlere…
Aksi halde bizi ve beynimizi tembelleştirmesine izin verirsek yalnızlığa da mahkum oluruz…
Yorum yapın