Hayat bazen insanı hiç beklemediği anlarda, hiç beklemediği insanlarla yeniden karşılaştırır. Yıllar önce yolların ayrıldığı bir arkadaşla, ortak bir dostun cenazesinde yan yana gelirsiniz. Mekân hüzünlüdür, zaman ağırdır ama sohbet kendiliğinden akar.
Yıllar sonra gördüğüm bir arkadaşla da böyle oldu. Aradan yedi sekiz yıl geçmişti. Ne telefon, ne mesaj. Hayat, her birimizi kendi akışı içine almıştı. Buna rağmen konuşmaya başladığımızda, sanki dün ayrılmışız gibiydi.
Yanında oğlu vardı. Bir süre bizi dinledikten sonra merakla sordu. Baba, ben bu abiyi daha önce senin yanında hiç görmedim. Yıllardır görüşmemişsiniz ama sohbetiniz hiç kopmamış gibi. Bunun sebebi nedir.
Arkadaşım kısa ama net bir cevap verdi. Oğlum, biz çocukluktan beri tanışırız. Dostuz. Dostluk başkadır, arkadaşlık başkadır. Biz görüşmesek bile dostluğumuz kaldığı yerden devam eder.
Aslında mesele tam da budur. Arkadaşlık, hayatın içinde doğal olarak kurulur. Aynı ortamda bulunursunuz, aynı yolu paylaşırsınız, aynı gündemi konuşursunuz. Güzeldir, gereklidir. Ancak çoğu zaman şartlara bağlıdır. Ortam değiştiğinde, yollar ayrıldığında mesafe girer.
Dostluk ise zamana bağlı değildir. Görüşmeseniz de eksilmez. Araya yıllar girse bile tanıdıktır. Hesap tutmaz, açıklama istemez. Karşılaştığınızda kaldığınız yer bellidir. Ne anlatacağınızı, neyi konuşmayacağınızı bilirsiniz.
Belki de bu yüzden dostluk, kalabalıklar içinde değil; az ama sağlam bağlarda yaşar. Hayat çok sayıda arkadaş verir, ama dost sayısı her zaman sınırlıdır. Onlar da kendini sürekli hatırlatmak zorunda olmayanlardır.
Cenazeden ayrılırken şunu düşündüm. Hayatta değerli olan, her gün görüştüklerimiz değil; yıllar sonra karşılaştığımızda hâlâ aynı yerden konuşabildiklerimizdir.
DOSTLUK ÜZERİNE CÜMLELER
“Dostluk gerçekten sağlık gibidir; değeri kaybolana kadar anlaşılmaz.”
“Hayat zaten kirli, temiz kalmak için dost arayışındayız.”
“Herkesin dostu olan, aslında hiç kimsenin dostu değildir!”
“İyi bir arkadaşı olanın kendine bakışında aynaya ihtiyacı yoktur.”
“Kaybetmeyi göze alamayacak kadar az sayıda dostum var.”
“Gerçek bir arkadaş sahip olmamak, yalnızlığın en kötüsüdür.”
“Denizler derin olabilir, ancak dostluğumuz daha derin ve unutulmazdır.”
“Dost edinirken dikkatli ol, çünkü düşman bile annen olabilir.”
“Gerçek dostlar karanlık bastığında yıldızlar gibi belirirler.”
-*-*-*-
YİYİP İÇİP DURUYORUZ. PEKİ! NE KADARI DOĞRU?
Günlük hayatın temposunda çoğumuz ne yediğimizi değil, neyi çabuk bulduğumuzu düşünüyoruz. Oysa sağlıklı bir yaşam için mucize besinler değil, doğru tercihler önemli.
Öncelikle hayatımızdan tamamen çıkarmamız gerekenlerin başında işlenmiş gıdalar geliyor. Paketli atıştırmalıklar, hazır soslar, gazlı içecekler ve aşırı şeker içeren ürünler hem fark edilmeden kilo aldırıyor hem de kalp, karaciğer ve insülin direncini sessizce yıpratıyor. Bunlar “arada bir” bile olsa alışkanlığa dönüşmeye çok yatkın.
Az tüketilmesi gerekenler listesinde ise beyaz ekmek, beyaz unlu ürünler, kızartmalar ve aşırı tuz öne çıkıyor. Sofradan tamamen kalkmaları şart değil ama temel besin gibi görülmeleri büyük hata. Özellikle akşam saatlerinde bu gıdalar vücutta daha kolay yağa dönüşüyor.
Daha çok tüketmemiz gerekenler ise oldukça net: sebze, meyve, baklagiller, tam tahıllar, yoğurt, kefir ve yeterli su. Mevsiminde sebze meyve yemek, tabağın yarısını sebzeyle doldurmak ve ekmeği azaltmak küçük ama etkili adımlar.
Sağlıklı beslenmenin kısa özeti şu olabilir: Az paket, çok doğallık. Az şeker, çok denge. Ve en önemlisi, doymayı değil yeteri bilmeyi öğrenmek.
Unutmayalım, yediklerimiz sadece kilomuzu değil, ruh halimizi ve geleceğimizi de şekillendiriyor. Bir öğünle değil ama her günkü tercihlerimizle.