Karlı Bir Sabahın Öğrettiği Meslek
22 Şubat 1982… Afyonkarahisar’ın karla örtülü o soğuk sabahı, benim için sıradan bir kış günü değildi. Öğretmenlik serüvenimin başladığı, hayatımın rotasının kesin olarak çizildiği gündü. “Depo tayini” ile Kasımpaşa İlköğretim Okulu’nda bekliyordum ama içimdeki heyecan, o soğuk havanın bile bastıramadığı bir sıcaklıktı.
Kısa süre sonra kendi isteğimle İhsaniye’ye tayin oldum. Küçük bir ilçe… Kışı sert, şartları zor, imkânları sınırlı. İlk günlerimde kalacak ev bile bulamamıştım. Okul kapandığında dışarı çıkmak zorunda kaldığım o akşam, ne yapacağımı düşünerek ilçe merkezine doğru yürüyordum. O an, öğretmenliğin sadece sınıf içinde değil, hayatın tam ortasında da bir mücadele olduğunu anladım.
Ama aynı anda bu mesleğin belki de en güzel yanını da gördüm: Dayanışmayı. Tanımadığım bir öğretmen arkadaşın “Ev bulana kadar bende kalırsın” sözünün sıcaklığı, İhsaniye’nin soğuğunu unutturmuştu.
İhsaniye Lisesi’nde geçirdiğim dört yıl, öğretmenliğin özünü öğreten yıllardı. Öğrencilerin öğrenmeye duyduğu istek, derse girerken taşıdığım bütün yükleri hafifletiyordu. Öğretmenlik, kimi zaman bir cümlenin öğrencide nasıl bir karşılık bulduğunu merak etmek; kimi zaman bir bakıştan geleceğe dair umudu okumak demekti.
Tam 34 yıl ve 30 yılı okul yöneticiliğiyle geçti. Eğitimde hem öğretmenin hem öğrencinin yoluna tanıklık etmek, bana mesleğin ne kadar derin bir emek istediğini gösterdi. Ama bir o kadar da şu gerçeği: Öğretmenlik, insanın hayatına değen en etkili mesleklerden biri.
Bugün hâlâ karşılaştığım eski öğrencilerin, yıllar sonra bile “Hocam beni hatırladınız mı?” diye sorması, bir öğretmenin emeklerinin zamanla nasıl değer kazandığını gösteren en sade, en gerçek cümledir.
24 Kasım, öğretmenler için sadece bir takvim günü değildir. Mesleğe nasıl adım attığımızı, neden bu yolu seçtiğimizi, hangi güçlüklerle ama hangi inançla yürüdüğümüzü hatırlatan bir gündür. Öğretmenlik, büyük sözlerle değil; sınıfta, koridorda, bahçede yaşanan küçük ama etkisi büyük anlarla anlam kazanır.
Ben bir öğretmenim. Dünyaya bir kez daha gelsem yine öğretmen olurdum. Çünkü insanın emeğinin yıllar sonra bile bir çocuğun hayatında karşılık bulduğu başka bir meslek yok.
Bu 24 Kasım’da dileğim, eğitim camiasının emek veren tüm üyelerinin değerinin her zaman hissedilmesi ve öğrencilerin öğretmenlerinden aldıkları ışığı, geleceğe güvenle taşıması.
-*-*-*
KARTAL’DAKİ EŞEKLİ KÜTÜPHANECİ
VE İLHAM VEREN HİKÂYESİ
Geçtiğimiz günlerde yolum İstanbul-Kartal’a düştü. Etrafı tanımak için gezerken Kartal Belediyesi’nin yakınlarında bir heykel gördüm.
Kartal’da bir köşede duran bu heykel, bir eşek ve sırtında kitap taşıyan bir ada-mı gösteriyor. Ona halk “Eşekli Kütüpha-neci” diyor. Gerçek adı Mustafa Güzelgöz. Mustafa Güzelgöz, 1921 yılında Nevşehir’in Ürgüp ilçesinde doğmuş. Hayatını, kaynaklara ulaşmakta güçlük çeken köylere kitap taşımaya adamış. Yanında sadık eşeği, sırtında kitap çantasıyla köy köy dolaşmış. Her yolculuk bir çocuğa, bir gence ya da bir kadına okuma sevgisi taşımış.
Emekliliğe kadar çalışan Güzelgöz, geride birçok kalıcı kütüphane bıraktı ve köylerde kültürel etkinliklerin gelişmesine öncülük etti. Mustafa Güzelgöz’ün çabası, Anadolu’nun her köşesinde bilgiye ulaşmanın önemini ve fedakârlığın değerini simgeliyor.
Kartal’da dikilen heykel, sadece bir “eşek heykeli” değil; aydınlanma ve kültür hizmetinin simgesi. Heykelin önünden geçenler, belki sadece bir bronz figür görür. Ama dikkatlice baktığınızda, bir insanın bir eşek ve bir çanta kitapla dünyayı nasıl değiştirebileceğini görüyorsunuz.
Heykelin açılışı 2017 yılında yapılmış. Kartal Belediyesi’nin girişimiyle hazırlanan bronz heykel, halkın ilgisini çekmiş ve kısa sürede şehrin simgelerinden biri hâline gelmiş. Eşekli Kütüphaneci’nin heykeli, geçmişi hatırlatırken, geleceğe dair bir ilham da veriyor: Bilgiye ulaşmak, paylaşmak ve mücadele etmek hâlâ değerli.
Mustafa Güzelgöz’ün hikâyesi sadece bir kişiyle sınırlı değil. Her bir kitap, her bir yolculuk, Anadolu’da bir ışığın yakılması demekti. Bugün Kartal’daki bu heykel, hem geçmişin hatırlatıcısı hem de bilgiye, kültüre ve emek vermeye dair sessiz bir çağrı.
Yanından geçen herkese belki de şunları fısıldıyor:
“Okumak için yol uzun, engeller büyük olabilir. Ama bir kişi bile kitapla buluşursa, her şey değer kazanır.”





