TÜRKÇE YAZI VE HARF DEVRİMİ

 Bugün kullandığımız yazının seslerini oluşturan ‘Türkçe Abece’ Yasası 1 Kasım’da, “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” başlığıyla TBMM’de kabul edilmiş, 3 Kasım 1928’de yani 94 yıl önce, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, yazı devrimi böylece gerçekleşmişti. Ne var ki, o günlerden bugünlere değin, bu devrimi içlerine sindiremeyen bağnaz ve yolbaz gericiler, 94 yıldır, özellikle 1950 sonrası karşıdevrim peşindedirler. Fırsat buldukça Atatürk’e ve onun gerçekleştirdiği devrimlerine karşı düşmanca tutumlarını Osmanlıca hayali içinde göstermektedirler. AKP’li Mahir Ünal’ın, “Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz sadece konuşma ihtiyacımızı karşılayabiliriz” demesi bence dilimiz TÜRKÇE’yi de derinden yaralamıştır. Oysa dilimiz Türkçe, hem geçmişimiz, hem geleceğimizdir. Türkçe aynı zamanda Ulusal bilincimizin temel taşı, çağdaş yaşamın yarattığı kültürün de taşıyıcısı konumundadır. ‘Bu Türkçeyle düşünce üretemeyiz’ demek, günümüzde sayıları 210’a ulaşan üniversitelerimizde bilgi de bilim de üretilmiyor demektir. Bunun anlamı ülkede onlarca yüzlerce yazar, şair var, onların yazdığı binlerce, milyonlarca eser yok demek anlamına gelmektedir. Yapılan araştırmalara göre; Bugün dünyada 6 bin dolayında dil olduğu bilinmektedir. Resmi dili Türkçe olan sekiz ülke ve Türkçe konuşulan 29 ülkede toplam nüfus 2021 yılı rakamlarıyla 1 milyar 336 milyon 700 bin kişiyi bulmaktadır. Küreselleşmeyle birlikte evrensel diller yaygınlaştıkça da her yıl kimi diller tarihe karışmaktadır. Bir dilin zenginliği onu konuşan nüfusla, sözcük sayısıyla, kurallarıyla, anlatım gücüyle, ses özelliğiyle belli olur. Türkçe bi,n yılı aşkın bir süre Arapça ve Farsçanın baskısı altında kalmış, Osmanlı’nın Tanzimat dönemi gazetecileri, yazarları ve şairleri, yalın bir Türkçeye kavuşmak için öze dönme çalışması başlatmışlardır. Bu çalışma örgütlü olarak Atatürk’ün isteğiyle 1932’de kurulan Türk Dil Kurumu ile 90 yıl önce Türkçeyi bağımsızlığına kavuşturmuştur. Bununla yabancı dillerin boyunduruğundan kurtulmak amaçlanmıştır. Ne var ki 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle TDK ve TTK kapatılıp yerine anayasanın 134. maddesinde yer alan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kurulmuştur. Bu kurum eski TDK’nin yerini ne yazık ki dolduramamış, kimi siyasal iktidarların Osmanlıca hayranlığının gölgesinde kalarak, TDK’nin amaçlarına aykırı çalışmalar yapmıştır. Bugün dünya nüfusunun yarısına yakını İngilizce konuşmaktadır. Bu dil, 600 bin sözcüğe sahiptir. Oysa günlük konuşmada 1000 -1200 sözcük yeterlidir. Türkçede ise sözcük sayısı TDK’nin son basım Türkçe Sözlükte yer alan bilgiye göre, 122 bin 423’tür. Ama kullanılan güncel sözcük olarak da yabancı dilden gelen göçmen sözcüklerle birlikte 616 bin 767’dir. Türk Dil bilimcilerin yaptıkları araştırmaya göre, Orhan Veli Kanık’ın tüm şiir kitaplarında kullandığı 5 bin 865 ismin 4 bin 363’ü Türkçedir. Bu da Türkçe oranının yüzde 74 olduğu anlamına gelir ki bu da 1930-1950 yılları arasındaki Türkçe, günümüzdekinden daha yalın kullanılmış demektir. Öte yandan sözcük sayısının çok olması, ülkenin bilim ve teknolojideki gelişmişliğinin de bir göstergesidir. Her nesneye bir isim konması, yapılan her buluşun yeni terimlerle anlatılması, bir yandan dilin de gelişmesini, varsıllaşmasını da sağlar. Geçmişten bu yana Türkçenin her dilden hayranları olmuştur. Uzun süre İngiltere’de yaşayan Alman filolog Max Müller, 1861’de çıkan ‘Dilbilim’ adını taşıyan kitabında Türkçenin kusursuz ve harika bir dil olduğunu yazmıştır. Gelin görün ki, bizdeki ‘karşıdevrimciler’ Arapça ve Farsçayı Türkçeden üstün tutmaları, Türkçeyi bilmedikleri içindir ki bu durum Türkçe’yi asla değersizleştirmez. Çünkü daha 11. yüzyılda Yusuf Has HacibKutadgu Bilig adlı siyasetnamesini Türkçe yazarak o çağda bile Türkçe dil bilincini ortaya koymuştur. Aynı dönemde Kaşgarlı Mahmut, ‘Divanü Lugati’t Türk adlı eserini yazmış, günümüze kadar gelen bu yapıtlarla Türkçenin Arapça ve Farsçadan üstün olduğu bir anlamda apaçık belgelenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’e, onun kurduğu Cumhuriyet’e, Türkçe’ye karşı olanların bunları bilmemesi düşünülebilir mi? Ben pek zannetmiyorum. ‘Öyleyse bu karşıdevrimcilerin gerçek ve bence sinsi amaçları nedir?’ Diye sormadan edemiyor aklı başında her insan!..