SİYASETİN GÜNCELİNE ŞÖYLE BİR BAKIŞ..

Kanaatim odur ki; Siyaset, sıcak bir sonbahara hazırlanıyor. Aslında Diyanet İşleri Başkanı olan ama
söz ve davranışlarıyla AKP’li Cumhurbaşkanı’nın siyaset işleri başkanı gibi davranan Ali Erbaş’ın,
Meclis başkanı Mustafa Şentop’u da topa sokarak gündeme getirdiği sosyal medya sansüründen
anayasa hesaplarına kadar pek çok konuda hazırlıklar yaptığı anlaşılmaktadır. İktidarın bu süreçten
istediği sonucu alması için gerilim gerekiyor. Böylece, ‘biz ve onlar’ hatta ‘gayri milli ve hakiki
milliler’ gibi ayrımlar yapıp her şeyin özünü geri plana itmek istenmektedir. Sözünü ettiğim gerilim
ortamında muhatap taraf olan CHP bu türden bir oyuna gelmek istememekte ve ona göre
davranmaktadır. Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’la hedeflenen gerilim tam anlamıyla sağlanamayınca bu
kez devreye MHP lideri Bahçeli devreye sokuldu ama yine olmadı. CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu, kendisi gerilime taraf olmadığı gibi tabana da sık sık “sakin olun” mesajı veriyor. İktidara
yürüdüklerini, önceki seçimlerden daha inanmış, tam inanmış şekilde inatla dile getiriyor. İktidarın
iktidarını kaybetmemek uğruna her şeyi yapabileceği bir süreçte Kılıçdaroğlu’nun izlediği siyasetin
toplumda hissedilen eksileri ve eksiklikleri olduğu söylenmektedir. Örneğin; Recep Tayyip Erdoğan’a
anladığı dilden karşılık verecek bir yapı veya bir siyaset figürü muhalefe3tte yoktur. O nedenle bu
tabloda siyasi yelpazenin büyük ölçüde değişmeyeceği düşünülmektedir. Denilmektedir ki; Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş temelleri teker teker sıraya dizilmiş yıkılmaktadır. Bu duruma sakim kalarak
sakın bakarak engel olunamaz. CHP bu tutumuyla, yıkıma karşı çıkmak yerine adeta tarihe tanıklık
etmektedir. CHP’nin mevcut varlığı ülke siyasetindeki konumu içte ve dışta ‘Türkiye’de demokrasi
vamış ’ izlenimi yaratıyor. Bu açıdan bakınca CHP, AKP’nin hedeflerinin kolaylaştırıcısı gibi
konumlandırılıyor. CHP örgütleri her türlü gelişmeye SAKİN kalarak siyasetin doğasında bulunması
gereken aktiviteyi yitirmiş gözükmektedir. Buna karşılık muhalefetin ve de bilhassa CHP’nin ARTI
sayılabilecek ve öyle savunulabilecek doğruları ise şunlar olarak sıralanıyor; AKP’nin toplumu
germekten, dini değerleri kullanıp her şeyin önüne koymaktan başka bir siyaset üretemediği ortaya
çıktı. Başlangıçta “Müslüman demokrat” gibi söylemlerle ideolojik bir anlam da yüklenen AKP’nin her
iki değeri de Müslümanlığı da demokratlığı da amaç değil, araç edindiği görüldü. Uluslararası
alanda “ılımlı İslam” adıyla öne çıkarılan AKP’nin özelliğinin “ılımlı” değil, “kullanımlı” olduğu
satışlarla, peşkeşlerle, göç deposu siyasetiyle de netleşti.  Sıkışınca “dinsiz CHP” diye başlayıp alkış
alma dönemi bitti. Kılıçdaroğlu’nun ve öne çıkan belediye başkanlarının söylemleri siyasetin iktidar
dışındaki renklerinde de karşılık buluyor. Millet İttifakı’nın toplumsal tabanı genişliyor. Gerilim
siyasetinin karşılık bulmaması, ip çekme oyunu gibi oldu. Taraflardan biri ipi bırakırsa karşı taraf
vücudunun yumuşak yerlerinin üstüne oturur. Böyle bir ikilemde sıcak sonbahara giriyoruz. 
Kılıçdaroğlu’nun “Bunları sandıkta yeneceğiz’” gibi dünya siyasal tarihine yazılacak son derece
demokrat bir söylem ve bir iddiayla sürdürdüğü siyasetine çok olumlu bakılmaktadır.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı bu büyük riskin olumlu sonuç vermesi istenmekte ve
beklenmektedir. Bunun gerçekleşmesi içinde kanımca temel yol şudur; 2023 veya daha erken
yapılacak bir seçimi, seçim gecesine bırakmamak gerekmektedir. O güne şimdiden hazır olmak,
sandık gününü beklememek, yeni bir Türkiye umudunu diri tutup, bunu topluma hissettirmek,
şimdiden yaşatmaya başlamak gerekmektedir!..