SİYASETE YEPYENİ BİR SOL ANLAYIŞ GEREKLİ

 Önce sizleri biraz geriye yani 60 yıl kadar geriye götürmek istiyorum; 60’lı yılların özgürlük ortamı içinde, o zamanlar yeni filizlenen ‘Türk solu’ ülke siyasetinde ilk defa etkin olmaya başlamıştı. Bu hareketin ideolojik kaynağının belirlenmesi için 70’lerde sürdürülmüş olan tartışmaları saygı ile anmak ama iyice irdelemek gerekmektedir. Çünkü hiçbir ilerici hareket halkı ile ilişkisini ve toplumsal amaçlarını doğru temellere oturtmadan bir yere varamaz. Ben buna inanıyorum. Ancak Türk solu ne yazık ki, bu dönemden köklerini güçlendirerek çıkamamıştır. Elbette, bu sonucun arkasında talihsiz askeri müdahalelerin çok önemli yeri olduğunu unutmamak gerekir. Yeni sol kavramından anlaşılan ise 70’ler iç hesaplaşmasını aşarak güçlenmiş, güncel iç ve dış gelişmeler karşısında ülkesi ve halkı için umut olmayı başarabilmiş, dışlayıcı değil kapsayıcı bir ilerici hareket olmasından kaynaklanmaktadır. Günümüz dünyasına ‘Neo Liberal’ İngiliz/Amerikan düzeni egemendir. 1980’lerden sonra geliştirilen bu ekonomik ve siyasi model sonucu oluşan gelir eşitsizliği ve iklim krizi olguları, İngiliz ve Amerikalılar dahil tüm dünya halkları için yaşamsal tehlikeler olarak karşımızda durmaktadır. Sadece 2 bin 153 milyarder dünyanın nüfusunun yüzde 60’ının toplam servetinden fazlasına sahiptir. Dünyadaki sosyoekonomik diyalektik; halklar ve küresel ekonomik güçler, sömürülen ile sömürenler, insanca yaşamak isteyenler ile onların bu hakkını reddeden odaklar arasında sürüp gitmektedir. Özetle, başta kalkınmakta olan ülkeler olmak üzere, günümüzde tüm ülkelerin yaşadığı sorun ve tehditler uluslararasıdır ama hem tarih hem de mevcut konjonktür göstermektedir ki, her ülke kendi ulusal çözümlerini esas almaya zorunludur. Sosyalizm gibi İlerici hareketlerin amaca uygun ekonomik söylemi de olması şarttır. Günümüzün ana akım ekonomi anlayışı 1950’lerden sonra Amerika’da geliştirilmiştir. Bu anlayış, ekonomilerde serbest piyasa mekanizmasının sağladığı düşünülen genel bir dengenin varlığını öngörür. Dışarıdan bir devlet müdahalesi olmaz ise bir şok veya bir kriz  yaşansa bile bu kararlı denge hali ekonomiyi tekrar yoluna sokar. Dengeli büyüme odaklı bu ekonomi, gelişmiş Batı ekonomileri için tasarlanmış olduğundan bizim gibi kalkınmasını henüz tamamlamamış ülkeler için yetersiz ve uyumsuz yönleri epeyce çoktur. Yeni solun ülke kalkınması için doğru ekonomi politikalarını oluşturabilmesi ancak ekonomiyi gerçeğe uygun bir dinamik sistem olarak analiz edebilecek teorik donanıma sahip, pozitif bir ekonomi bilimi sayesinde gerçekleşebilir. Yirminci yüzyılın önde gelen devrimlerinden birinin eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesini belirleyen ilkelerin başında halkçılık gelir. Halkçılık, Cumhuriyet’in demokrasi anlayışını ifade eder ve entelektüel kökü cumhuriyet dönemi Fransa’nın solidarizmine dek uzanır. Halkçılık kişi özgürlükleri ile sosyal adaleti bağdaştırmayı hedefler ama toplumsal eşitlik ve ülke kalkınması önde gelir. Çünkü halkçı Cumhuriyetin önceliği Anadolu halkının refahı ve Aydınlanmasındadır. 1940’lardan itibaren unutulmaya terk edilmiş olan bu hedeflere yönelmek için gücünü toplumsal uzlaşıdan alan yeni bir sola ‘ACİLİYET’ olarak gerek vardır, diye düşünüyorum. Bu sefer de ‘HAKSIZ MIYIM?’ diye yine sizlere sorayım dedim!..