DOBRA DOBRA
‘Ahlak ve siyaset ile siyasetçinin ahlaklısı veya ahlaksızı’ arasındaki ilişkinin değerlendirme ölçütünü
siyasetçilerin söylemlerine bakarak belirlemek bazen yanıltıcı olabiliyor. Kamusal alanda söz söyleme
hakkını kendinde gören, dahası bu hakkı ‘fütursuzca’ kullanan siyasetçilerin, bazen akıllarına estiğinde
söyledikleri, bazen de ‘akıl danelerinin’ yazıp ellerine tutuşturduğu metinlerden okudukları sözler
veri alındığında, ortalıkta ‘ahlaklı siyasetçinin’ hatta biraz daha genellediğinizde ‘ahlaklı insanın’
rüzgarına dahi rastlamak mümkün değildir. Çünkü ‘her biri diğerine göre, ahlaksızdır.’
Her biri diğerine göre de, ‘ahlaksızlık, edepsizlik, şerefsizlik’ ile kaimdir, yani geçerlidir. Bu durumun
öncelikli nedenlerinden biri, ‘büyük ya da küçük bir iktidar eyliyor’ olmanın pervasızlığıyla ‘düşünme,
sorma, sorgulama’ gereğini hissetmemeleri ve böylesi bir alışkanlıktan yoksun olmalarıdır. Bir diğer
nedeni ise, birçok başka içgüdünün yanı sıra, hem ‘izan ve mantık’ hem de ‘entelektüel birikim’ ve
‘değerlendirme kapasitesi’ açısından, düşünsel derinlik ve çaptan yoksunluklarıdır. Her ikisi de
toplumu yöneten, sözüm ona toplum adına ve toplum için siyaset üreten, yasa yapanların baştan
aşağı ‘hal-i pür melalinin’ göstergesidir. Oysa ‘siyasal eylem ve ahlaki olmak’ birbirinden ayrılamaz.
Çünkü akli melekeleri yerinde olan her insanın, toplum içinde ya da kamusal alanda, kendi iradesiyle
yapmayı ya da yapmamayı seçtiği her eylem ahlakidir. Bir insan olarak siyasetçi de ‘hangi güdülerle
eylem içinde olursa olsun’ bundan ari, yani saf değildir. Sıfatı ne olursa olsun, ‘eğitimden dine,
ekonomiden siyasete’ dek en az bir kişinin daha var olduğu tüm toplumsal, kamusal alanlarda, her
insan eylemi için geçerlidir. Ancak eylemin ahlakiliği, onun değerini belirlemeye yetmez. Ya da bir
eyleme atfedilen olumsuz değer onu ve eylemi yapanı ahlaksızlıkla nitelemeye yeterli olmaz.
Ahlak; “En genel haliyle, iyi ve kötü üzerine bir bilinç halidir.” Birçok filozof, kendilerine özgü
kabullerinden hareketle farklı ölçütler ileri sürse de bir eylemin ahlaki olarak değerlendirilebilmesinin
üç temel koşulu vardır. Bunlardan birincisi, ‘eylemi yapanın akli melekelerinin yerinde olmasıdır.’
İkincisi, ‘eylemin toplum içerisinde, kamusal alanda yapılmasıdır.’ Üçüncüsü ise, ‘bu kişinin söz
konusu eylemi yapmayı ya da yapmamayı kendi iradesiyle seçmesidir..’
Siyasetçi olup olmamasına bakılmaksızın, herhangi bir insanın, yukarıdaki koşullara haiz olan her
eylemi ahlakidir. Ancak eylemin ahlakiliği, o eylemin değerini herkes için aynı kılmayabilir. Çünkü
ahlaki eylemin değeri dendiğinde, söz konusu olan ‘iyi’ve ‘kötü’ yargıları ve algısıdır. ‘İyi’ ve ‘kötü’
ahlaki eylemlere ilişkin değer bildirir. Bir eylemin ahlaki değeri söz konusu olduğunda, hangi ahlak
yasasını, hangi kararı ya da kuralı referans alırsanız alın, çağdan çağa, toplumdan topluma, insandan
insana, hatta aynı toplum içinde ve aynı zaman ve mekan koşullarında yaşayan birey ve gruplara göre
bile ‘iyi’ ve ‘kötü’ değişir. Çünkü ‘ahlaki eylemin dayanağı kadar, o eylemin değeri de herkes için,
her koşulda aynı değildir.’ Birilerine göre ‘iyi’ olan bir eylem, başka birilerine göre ‘kötü’ olabilir.
Ancak bu durum, her iki halde de, ne o eylemi ne de o eylemi yapanı ahlaksız kılar!.
Öte yandan ‘etik tutarlılıktan yoksun olan, her koşulda bir ahlak yasasına ya da kendi içerisinde
tutarlı olan ilkelere göre eylemeyen herhangi bir insan da ahlaksız değildir. Çünkü etik tutarlılıktan
yoksunluk, hiçbir insanı hiçbir koşulda ahlaksız ve eylemini de ahlak dışı kılmaz.’ Bazı siyaset ve
felsefe düşünürleri, siyasetçi bağlamında ‘günahkar’ ve ‘ahlaksız’ kavramlarını eşleyerek, ahlaki
eylem düzeyinde dinsel göndermeyi pekiştirmeye ve hatta eşitlemeye çalışıyorlar. Ancak bununla da
yetinmeyip, daha ileri gidildiğinde, Batıda ‘Makyavelist’ Doğuda ‘şark kurnazlığı’ denilen yöntem ve
anlayış için de ‘ahlaksızlığın ta kendisidir’ hükmü ortaya çıkmıyor mu?.
Oysa ne denli yanlış olduğunu düşünseniz de, hiçbir yöntemin, kuralın, kurumun, kuruluşun ahlakı
yoktur. En iyi ve en güçlü olasılıkla, kendi içerisinde tutarlılığa sahip ya da değil, kuralları, yasaları
vardır. Hiçbir devlet, hükümet, hiçbir kurum ve kuruluş, hiçbir yasa, kural, ahlaki eylemde bulunmaz,
ya da bulunamaz. Ahlaken ‘iyi’ ya da ‘kötü’ değerini almaz ve taşımaz. Tam da bu noktada; ‘Ahlaksız’
nitelemesinin ya da ‘Ahlaksızlık’ kavramının, ‘ahlak dışılığı’ ahlaki eylemden ve ahlaki
değerlendirmelerden ‘arınmış ve arıtılmış’ olmayı belirtmek ve vurgulamak anlamında kullanılması
uygun ve doğrudur, ama insan için değil! Çünkü yöntemleri kullanan, kuralları uygulayan, kurumları
işleten insanlar eylemde bulunur. Dolayısıyla eylemleri ahlaki değerlendirme konusu olabilecek
olanlar yalnızca insanlardır. Sözün özüne gelirsek; “İnsan olmak nedeniyle her siyasetçi de tıpkı bir
din adamı, bir beyaz kadın taciri, bir uyuşturucu satıcısı, bir öğretmen, bir asker gibi ahlaki eylemde
bulunur. En az onlar kadar da ahlaklıdır, ahlaklı olmak zorundadır!” Dahası onların yaptıkları
eylemlerinin ahlaki değeri de birilerine göre en az onlar kadar ‘iyi’ ya da ’kötü’ dür. Daha fazlası asla
değildir, olamaz da..
Yorum yapın