SEYAHAT NOTLARI-3

(DÜNDEN DEVAM)

 

Ankara dan saat 18.00 de hareket eden doğu ekpresi  trenimiz bizi Anadoluya,  yeni bir heyecana yeni maceralara doğru yelken açmıştı.Ankara ötesi Anadoluya doğru son tren yolculuğum 15 yıl önce

Erzuruma olmuştu.15 yılda tren yolculuğumuzda  neleri değiştiğini şimdi daha iyi görmüş olacaktım. Bindiğimiz tren hızlı tren değildi ama 15 yılda çok şeylerin değiştiğini görmeye başlamıştık.Tren biraz daha modernize edilmiş herşeyden onemlisi herkes koltuklarında oturuyor, koltuk sayısı dışında gelişigüzel ayakta yolcu alınmıyor ve eskiden olduğu gibi istasyonlarda uzun süre beklemiyor, inen yolcuların yerine binen yolcuları alıyor hemen hareket ediyordu.Ankarayı  yavaş yavaş  geçtikten sonra Elmadağa ve Kırıkkaleye doğru yol almaya başladık.Kırıkkaleyi geçtikten sonra hava yavaş yavaş kararmaya başladı.Bu arada tren personeli  çok iyi cana yakın arkadaşlarımızdı.Bazı yolcularımız namazlarını koltuklarında kılarken ben kondoktor bir  arkadaşın  bana çantasından çıkarıp verdiği seccade üzerinde boş bir kompartmanda namazlarımı kılmıştım. Buradan o görevli arkadaşıma çok teşekkür ediyorum. Akşam olduğu için Kayseri ve Sıvası gece geçmiş oraları çıplak gözle görememiştim. Erzincana doğru sabah olmuş yolculuğumuz Anadolu bozkırında devam ediyordu. Erzincanı arkamızda bıraktıktan sonra öğleden sonra saat 15.00 sıralarında Erzuruma geldik.Tren yolculuğumuz çok güzel geçmiş çok memnun olmuştum.Ancak Ankaradan itibaren özelliklede Orta Anadoluda gördüğüm ve dikkatimi çeken bir şey beni çok üzmüştü. O da bütün Anadolu boyunca her tarafın bozkırı andırdığı ve ormanların hemen hemen hiç olmayışı ve bazı sulak yerler , akarsu ve dere yatakları boyunca ağaçlamdırma ve yeşilliğin olduğu diğer yerlerin doğru dürüst ekilip biçilemediği ve koca Anadolu topraklarının bir bozkırı  andırması beni çok üzmüştü..

Erzurumda trenden inince bizi serinleten  güzel bir yaz yağmurunun sürpriziyle karşılaştık.

Uzun ve kurak geçen yaz sıcaklarından sonra bu yağmur bizi serinletmişti çokta iyi gelmişti..Hemen gardan Otogara doğru yola çıktım. Aslında Erzurumda da gezilecek ,görülecek, yazılacak çok yer vardı ama zamanım olmadığı için Erzurumu dolaşamadım, ve saat 17.00 de bu defa otobüsle Artvine doğru yola çıktım.Erzurum ovasını bitirip Totumun tepesindeki dağlardan  doğru Tortuma asılınca akşam oldu.Tortum gölünü ve çevresini gece geçecektik.Gölün yanına geldiğimiz zaman yine ellerim ve ayaklarım titremeğe başlamış 40 yıl öncesi gibi içimi bir korku ve heyecan kaplamıştı.O zamanlar gölün çevresinde ki yollar hem çok dar hemde çok tehlikeliydi.Hele birkaç yer değil geçmeye bakılmaya bile cesaret istiyordu.Hatta oradan şimdiye kadar göle düşen araçlardan hiçbir şey ne çıkarabilmiş ne de ölen insanlara ulaşılabilmiti.Ama şimdi yolu bayağı genişletmişler araçların rahat gidip gelmelerine uygun hale getirmişlerdi ,ama ben yine aynı korku ve heyecanı yaşamadan kendinmi alamayıp bazı yerlerde gözlerimi kapamış öyle geçmiştim.

Bu arada gölün oluşumu hakkında da ufak bilgiler vermek gerekirse Tortum gölü Erzurumun Uzundere ilçesinde Tortum çayı üzerinde 18.YY.da oluşan set gölüdür.Kemerlidağ  yamacından kopan Kalker bloklarının çayın önünü kapaması sonucu oluşmuş , gölün bitiminde 50 metre yükseklikten akan bir şelale oluşmuştur.Gölün toplam alanı 8 km kare olup denizden yüksekliği l000 metre ve derinliği 100 metre civarındadır.Gölde balıkçılık  yapılmakta olup Güney kısmında yurdumuzda nadir bulunan Akbaba cinsinden bir kuş barındıran kuş cenneti olup gölün çevresi mesire yeri olarak kullanılmaktadır.

Tortum gölünü geçtikten sonra Uzundere ilçesinden Çoruh vadisine doğru yola devam ettik.Eskiden bu yollar hem dardı, hem çok virajlı ve hep Çoruh nehrini takip eder tamamen Çoruh nehrini seyrederek Yusufeli yol ayrımına ve oradanda Artvine doğru yol alırdık.Çoruh nehri bazı yerlerde sakinleşir bazı yerlerde coşar bendine sığmaz olurdu.Hele ilkbaharda karlar erir veya yağmurlar çok yağarsa nehir boyunca yolculuk yaparken çoğu zaman korkar, heyecanlanır ve yol boyu strese girer çok değişik duygular yaşardık.Ama şimdi Uzundereyi geçtikten sonra ta Artvine kadar yol boyu tuneller yapılmış koca dağlar delinerek  ulaşım hem kısalmış hemde o virajlar yok edilmiş daha önce o korku ve sıkıntı içinde yaptığımız yolculuklar bitmiş şimdi daha rahat ve hiçbir sıkıntı ve korku yaşamadan hem de daha kısa sürede Artvine varılabilir hale getirmişler.

Biz de Uzundereyi geçtikten sonra her zaman ki gibi Çorun nehri boyunda verdiğimiz yemek ve ihtiyaç molasından sonra Artvine doğru yola koyulduk.Gece ilerlerken daha Artvine varmadan bizi Deriner barajının Yusufeli tarafına uzanan baraj gölü karşıladı.Baraj boyunca epey bir yol aldıktan sonra Barajın tamamını geçtikten sonra Akşam saat 21.00 sıralarında Artvinin ışıkları göründü.Parlayan ışıklarıyla, etrafını  çevreleyen dumanlı dağlarıyla, içimizi ısıtan ,heyecan veren ve özlemimizi dindiren  Göğe komşu toprakların yurdu, soğuk suları, yemyeşilliğiyle ülkemizin en temiz havasının, günde dört mevsimin yaşandığı, gidenin bir daha görmek istediği, gitmeyeninde görmek için can attığı güzel  memleketim,  güzel vatanım Artvine ulaşmıştık.Garajda otobüsten indikten sonra beni bekleyen bir köylümün evinde misafir oldum.Artvin merkezi Atatepeyi, Kafkasör yaylasını, Artvin kalesini,Cerettpeyi  dolaşma işini ertesi güne bırakarak istirahate çekildik.Yarın Artvini dolaştıktan sonra Şavşata yola çıkacağız.

 

(DEVAM EDECEK)