PROTECTED JOURNALISTS..
Bugünkü yazımın başlığını bilerek İngilizce attım. Çünkü özellikle bizim meslekte genç kuşakların algı
zihniyeti veya daha doğru bir tanımlamayla algılama yaklaşımı, ilgilenme çekim gücü yabancı terimleri
gördükçe daha da artmakta ve daha fazla dikkatini çekmektedir. O nedenle bugünkü yazımın başlığını
‘Himaye Edilen Gazeteciler’ diye Türkçe değil, ‘Protected Journalists’ şeklinde İngilizce atmayı
yeğledim. Yakın geçmişte yani 80'li yılların sonlarını ve 90'lı yılları hatta 2000’li yılları ilk 10 yıllık
dönemini kast ediyorum; İktidar korumasında daha doğrusu himayesinde gazeteciler vardı. Hem
genelde hem de yerel de bu tip adamlar veya kadınlar sıfatına veya kimliğine ne kadar gazeteci
demek doğruydu ama gazeteci kisvesiyle korunur, kollanır ve de elbette epeyce kullanılırdı. Ama o
yıllarda muhalif bilinen gazeteciler daha fazlaydı yani çoğunluktaydı. O muhalif bilinen gazetecilerin
de bir kısmı keskin muhalif, protest kimlikliydi bir kısmı ise ılımlı, fazla sertleşmeyen, uzlaşmaya
açık tiplerdi. O yıllarda bizim camiamız içerisinde ağzı kalabalık olan, süslü lafları ardı ardına
sıralayıp zararsız biçimde muhalefet eden kimseler hemen parlar, en azından dikkat çekerdi. Gerçi
bu durum kısmen de olsa geçerliliğini halen korumaktadır. Hal böyle olunca dönemsel anlamda acil
kahraman gereksinimi duyan toplum, hemen o tipleri baştacı ederdi. Yani o gibi gazeteciler popüler
oluverirlerdi. Hele ki 1990'lı yıllarla başlayan özel radyo ve televizyonların etkisiyle o popüler
gazeteciler yani toplumun yarattığı o sözde kahramanlar hele ki bir de fiziksel olarak cazibeye
sahipler ise popülerlikleri kat be kat artardı..
Oysa gerçek anlamıyla benim bildiğim gazeteci; Gerektiğinde ve yeri geldiğinde öngördüğü tehlikeye
dikkat çekmek için toplumu ürkütmeyi, korkutmayı göze almalıdır. Bunu yapan gazeteci elbette ki
itici olacak dolayısıyla sevilmeyecek, istenmeyecek, belki de kendisinden nefret edilecektir ama
toplum yararı ve menfaati söz konusu olduğunda asıl olan gazetecinin kişisel egoları, varsa
kompleksleri değil her gazeteci de varolması gereken aydın duyarlılığı, cesareti ve sorumluluk
bilincidir. Aksi halde sürekli iktidarın yanında konumlanan birinden yani öyle bir gazeteciden yeri
geldiğinde nasıl eleştirel tutum takınmasını bekleyebilirsiniz?.
Yazımın başında belirttiğim gibi yakın geçmişte yani benim gazeteciliğe başladığım 1988 yılından
çıraklık ve kalfalık dönemlerimin geçtiği 1990'lı yılların sonuna kadar geçen süreç gazetecilik böyle
bilinirdi, böyle yapılmaya çalışılırdı. Aksini yapanlar, tam tersi davrananlar ayıplanır, kınanır hatta
camiadan dışlanırdı. Bu konuda ayrıntıya girecek olsam, son 31-32 yılda gördüklerimi,
gözlemlediklerimi, yaşadıklarımı anlatacak olsam, değil bu sütunlar gazetemin sayfaları hatta
ciltlenecek koleksiyonları yetmez!..
Bugünkü yazımı başından beri okuyanların aklına şöyle bir soru gelebilir; "Bugünden bir şeyler yazsan
daha iyi olmaz mı, neden güncele ve dolayısıyla gündeme dair yazmıyorsun?"
"Haklı olabilirsiniz, hatta haklısınız" diye yanıt verebilirim sizlere..
Ancak sizlerde bana şimdi yazacaklarıma hak verin lütfen; "Zaman öyle kötü ki!..
Hele ki bizim camia dediğimiz gazetecilik mesleği ya da moda deyimiyle medya dünyası. Yerelde de
genelde de hep aynı kısır döngü, acımaz, insafsız ve vicdansız akıp giden zaman içinde aymazlık
içinde salt para gelsin de nasıl gelirse gelsin, diyerek çırpınan bir avuç aymaz, omurgasız bir güruh
ve onların arasında ekmek parası için canını dişine takarak var olmaya çalışan aynı zamanda
çirkeften nasibini almamaya çabalayan benim birkaç dostum, arkadaşım ve kardeşim.."
İşte böylesi, ortam ve koşullar altında bu kadar yazabiliyor, anlatabiliyorum..
Her şeyi yazacak, anlatacak olsam, ya o sevdiklerime dost ve arkadaşlarıma, kardeşlerime birileri
zarar vermeye kalkarsa o zaman ne olur, hiç düşündünüz mü?
Ben kendi adıma her gün her an düşünüyorum, o yüzden beni bu kadarıyla mazur görün lütfen..
Yorum yapın