ÖNGÖRÜSÜZ HAYAT BOŞLUK YARATIR!.

Genel olarak yaşamın içinde ve de özellikle siyasal yaşamın olağan, güncel süreci içerisindesiyasetin genel durumuna bakıp gayet doğal biçimde bir gelecek tasarımı yapabiliyor muyuz, ya da bir düşünüş tutarlılığı, çizgisi, tutumu öngörebiliyor muyuz? Tüm bu ve buna sorulara içtenlikle ve de gayet net, kararlı biçimde ‘EVET’ yanıtı verebileceğinizi hiç sanmıyorum!..

Lafı yine dönüp dolaşıp siyasete getireceğim için yine siyasetten, siyaseten bir örnekle devam edeyim istiyorum. Örneğin, 1960’lı yıllarda ‘ortanın solu’ diye başlayıp daha sonra ‘demokratik sol’ düşünceye, ideolojiyeevrilen bir türden öngörüye günümüz siyasal ikliminde tanık olunabiliyor mu?.

Bugünlerde yurttaşlara ve gençlere gayet içtenlikle ‘Bu düzen değişmelidir’ gibisinden üç sözcükten oluşan çarpıcı ve kararlı biçimde bir sloganla aydınlık bir gelecek beklentisi sunabilen ya da vaat edebilenherhangi bir siyasetçi var mı?

Devam ediyorum; “Ulusal petrol davası, İşçiye ücretli tatil, yaşanabilir konut, ucuz ev, Toprak işleyenin, su kullananın” gibilerinden üzerinde çalışılmış, altı doldurulmuş umutlar vaat eden, yılgınlık ve bitkinlik halinden bir sıyrılış, zorlu yaşam koşullarından kurtuluş dizgesi sunabilen hazırlıktan söz edilebiliyor mu?Bunca yoksulluğa, hırsızlığa, yolsuzluklara ve talana karşı “vurguna, soyguna, sömürüye” karşı somut çözümler üretebilen bir düşünsel veya önderlik mevcut mudur? Yakın geçmişte yani 1970’lerde olduğu gibi “Devlete de servete de kul olmayacağız” demek yerine bugünlerde “kul hakkı yemeyeceğiz, yedirmeyeceğiz”diyebilenlereacaba rastlanıyor mu? Türkiye’deki sosyalist hareketin önder isimlerinden Mehmet Ali Aybar gibi, Atatürk’ün “Yabancı bir devletin himaye ve desteğini kabul etmek, insanlık özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir” değerlendirmesini kendisine hedef seçmiş bir sosyalist siyasetçi gözüküyor mu bugünlerde ortalıkta? Bağımsızlığı, kamusal kalkınmayı, ulusal güce ve birikime dayalı ekonomiyi düşleyen bir siyasal programı harekete geçirmekte kararlı olan siyasal kadrolar bugünlerde çıkmış gözüküyor mu?

Tüm bu soruların olumsuz yanıtlandığı bugünün toplumsal ve siyasal ortamında; siyasetçilerin çoğunluğunun asgari ücretin 10 katından epeyce fazla maaş almanın mutluluk ve rahatlığı içinde, ‘yenidünya’ düzeninin öngördüğü küresel dayatmalar çerçevesini aşmayan lafazanlıklarla gün geçirdiklerine tanık olmuyor muyuz? Elbette oluyoruz. İşte bu yüzdendir ki, seçmen kitleleri hem düşünsel öğreti hem de iç yapılanma açısından birbirine benzeyen siyasi partiler arasında seçim yapmakta zorlanıyor, dolayısıyla demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yaşama geçirilmesi de giderek zorlaşıyor. O nedenledir ki, asıl aşılması gereken sorun, sıkıntı budur, kanaatini kuvvetlice taşımaktayım..