DOBRA DOBRA

Bu sütunlarda yayımlanan yazılarımı günü gününe takip edenler gayet iyi anımsayacaklardır, ‘zaruret
hasıl olduğunda’ veya ‘gördüğüm lüzum üzerine’ bir konu hakkında daha önce kaleme aldığım
yazılarımdan bazılarını güncelleyerek tekrardan sizlere sunuyorum. Bu kez yine zaruret hasıl
olduğundan, aylar önce yayımlanan bir yazımı güncelleyerek sizlere yeniden aktarmak istiyorum.
Neden? diye soracak olursanız, geçenlerde Facebook da bana (tesadüfen olsa gerek) arkadaş(!)
olarak ekli olduğunu öğrendiğim ve hemen arkadaş listemden çıkardığım bugüne kadar yüz yüze hiç
görüşmediğim bundan sonrada görüşmeyi aklımın bir köşesinden dahi geçirmediğim en kibar ifadeyle
muhtemelen aptal biri zatın ‘Türklük üzerine’ saçma sapan bir yorumu gözüme çarptı. Ümmetçi,
Osmanlı sevici, soyunu sopunu bilmeyen, bilmek de istemeyen, her fırsatta inkar etmekten
kaçınmayan, beyni hurafelerle çürümüş, ruhunu ve dolayısıyla benliğini sırılsıklam cehaletinden dolayı
Türklük, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığına teslim etmiş o zat, “Ne mutlu Türküm diyene!”
demenin ‘ırkçılık ve faşistlik’ olduğunu utanmadan ileri sürerek hiçte utanmadan en doğru ifadenin
“Ne mutlu Müslümanım!” Demek olduğunu ifade ediyor. Ülkemizde bilhassa 18-20 yılı aşkın bir
süredir hadsiz, densiz, izansız, nankör olduğunu düşündüğüm o utanmaz zat gibi birileri ‘Türklük’
kavramı üzerine sürekli biçimde yerli, yersiz konuşmakta ve tartışmakta ve hatta ‘Türklüğün’
yergisine yeltenmekten çekinmemektedir. Bazıları ‘adettendir’ diyerek ‘Türklüğü aşağılama’ cüreti
gösterirken, kimileri ise ‘Türklüğün ırkçı ve dolayısıyla faşist bir kavram’ olduğunu utanmadan öne
sürmekte ve savunmaktadır. Türk milletine karşı gaflet ve hatta ihanet içindeki o iblisleri düştükleri
hezeyan bataklığından çıkartmak için değil ama şu hususların mutlaka bilinmesinde ve
anımsanmasında kaçınılmaz faydalar görüyorum. O yüzden mutlaka okuyun;
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi M. Kemal Atatürk
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk denir.” diyerek, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesini çok
iyi biçimde açıklamaktadır. “Bu ülkede yaşayan insanların etnik kökenlerine bakılmaksızın herkes
Anayasal ve Kültürel anlamda Türk’tür.” Cumhuriyetimizin vazgeçilmez, temel ilkesi olan Laiklik ile
de, hangi dini inanca sahip olursa olsun, herkesin eşit vatandaşlık bileşkesi ‘Türklük’ ile
pekiştirilmiştir. Türk olmak; “Bir ırmağın kolları gibidir. Bu ırmağın ana kolu Türk olanlardan, ikinci
önemli kol Kürt olanlardan oluşmaktadır.” Diğer kollar; ‘Arap, Çerkez, Zaza, Gürcü, Abaza, Çeçen,
Romen, Boşnak, Arnavut, Laz, Rum, Ermeni, Pomak, Yahudi, Süryani’ olanlardan oluşmaktadır. Her
kolun ayrı renkleri olsa da, ırmağın ana kolu olan ‘Türk’ kolunda birleşerek hepsinin bileşkesi ortak
karışımı olan renge bürünerek akmaya devam eder. İşte biz buna Türkiye’ de yaşayan tüm halkın
ortak rengine kültürel anlamda, Türkiye Cumhuriyeti halkına ‘Türk’ diyoruz. Bu aynı zamanda
anayasal anlamda Türkiye’de yaşayan herkesin hukuksal anlamda ‘Türk’ olarak adlandırılması ve
kanun önünde eşit olmasını sağlayan bir toplum mühendisliğini anlatmaktadır. Yani ırmağın ana
koluna Kızıl Irmak ‘Türk’ dersek, yan kolları da diğerleri olarak görürsek ana kolla birleşen diğer kollar
kendi adları ile değil, ana kol olan ‘Türk’ adıyla anılacaktır. Türkiye’de oluşturduğumuz binlerce yıllık
birlikteliğimizin ürünü olan yaşama, yeme, giyim kuşam, müzik, mimari, batıl inançlar topluluğu bizi
bir birimize benzer kıldığı gibi, birbirimizle kurduğumuz hısımlıklarda bizi ‘genetik’ anlamda da büyük
bir aile kılar. Aramızda dinsel, ulusal, etniksel düzeyde gelenek ve görenekler konusunda
farklılıklarımız olsa da, benzerliklerimiz farklılıklarımızdan daha fazla olduğunu rahatlıkla görürüz. O
halde farklılıklarımızı değil benzerliklerimizi ön plana çıkarmalıyız. “Farklılıklar noktasından bir
birimize bakarsak ayrışır, benzerlikler noktasından bakarsak kaynaşırız” diye
düşünüyorum. Geçmişte, Osmanlı Coğrafyasında ve yakın tarihte Dünya coğrafyasında, kimin başı
sıkışmışsa bu ortak kültürel değerimiz olan Türk rengine rahatlıkla sığınmıştır. Kürt kökenli olduğu
bilinen Diyarbakırlı Ziya Gökalp “Türkleşmek ve Muasırlaşmak” üzerine adlı yapıtında “kültürel
anlamda Türkçülüğü” çok açık olarak anlatmaktadır. 
Yakın tarihe bakıldığında, Ruslardan kaçan, Çerkezler, Abazalar, Çeçenler, Don Kazakları (Rus asıllı),
Polonyalılar, Macarlar, Kırım Tatar Türkleri, Çin zulmünden kaçan Uygur Türkleri, Afganistan Türkleri,
İran’dan kaçan Farisi ve Türk grupları, Bulgaristan’da geçmişte etnik ayrımcılığa uğrayan Bulgaristan

Türkleri ve Pomaklar, Sırpların zulmünden kaçan Boşnaklar ve Arnavutlar, Saddam’ın zulmünden
kaçan Kürt ve Türkmenler, Ruslardan kaçan Gürcüler, Fatih döneminde İspanya’dan kaçan Yahudiler,
Hitler’in zulmünden kaçan Avrupalı Yahudiler, yoksulluktan ve savaştan kaçan Afrikalı Zenciler,
ülkemizde ırkçı ayrımcılığa uğramadan rahatlıkla ortak kültürel Türk oluşumunun içine sığınmışlar,
Türk toplumunun daha doğrusu Türk milletinin ayrılmaz bir parçası haline gelebilmişlerdir..
Osmanlı Döneminde de ‘devşirme ve hısımlık kurma’ nedeniyle çok sayıda gayrimüslim; ‘Rum,
Ermeni, Sırp, Bulgar, Macar’ bu oluşumun içine katıldığı gibi, yakın geçmişte birçok Türkmen aşireti
Kürtleşmiş, aynı zamanda birçok Kürt’te Türkleşmiştir. Avrupa’da Osmanlı döneminde bir kişi
Müslüman olursa ‘Türk oldu’ denirdi. Yine Osmanlı coğrafyasından Amerika kıtasına göç edenlere
aslına bakılmaksızın kültürel benzerlikten dolayı ‘El Turco’ denmiştir. Türk kültürünün izlerini tüm
dünya coğrafyasında bulmak olasıdır. Dünyada bulunan yaklaşık 10 bin yıllık kaya yazıtlarının Avrupa
(Finlandiya, Macaristan, Belçika, İngiltere) Anadolu ( Amasya) Asya(Kaya yazıtları ve Orhun yazıtları)
ve Ortadoğu (Sümercenin) ve Amerika kıtasındakilerin, ‘Türkçe’ olarak okunduğu bilinmektedir. Bazı
önemli tarihçiler, Türk Kültürünün dünyada ‘kurucu kültür’ olduğunu yıllardır her yerde
anlatmaktadır. Sonuç olarak ’Türk olmak’ etnik tarafı ağır bassa da, ‘etniksel’ olmaktan daha çok
‘kültürel anlam’ ifade ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Yazımı, Büyük Atatürk'ün 'Ne Mutlu Türküm
Diyene!' sözüyle bitiriyorum..