DOBRA DOBRA

Ülkemizde bilhassa 2015 yılında beş ay arayla yapılan milletvekili genel seçimleriyle başlayan ve
2017’de Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişi sağlayan referandumundan sonra sürat kazanan
muhalefetin her türlüsünü baskı altına alarak susturma ve hatta yok etme süreci olanca yoğunluğu ve
artan etkisiyle günümüzde de devam etmektedir. Bence, mevcut iktidar iki sebepten dolayı bu süreç
boyunca doludizgin saldırıyor, diye düşünüyorum. Birincisi baskı altında tutulan kitlelerin bıçak
kemiğe dayandığı kadar dayanınca ‘yeter artık’ diyeceğinden kaygı duyuyor, ikincisi ise Atatürk’ün
kurduğu laik Cumhuriyet ile olan ‘kindarlık dolu tarihsel hesaplaşmayı’ tamamlamak istiyor!.
İfadelerimi çok sert ve keskin bulabilirsiniz ama bu sözlerimin amı cimi yoktur, bu böyledir, çünkü
doğrusu budur. Lafı evirip çevirmeye hiç ama hiç gerek yoktur.
Öteden beri söylüyorum; ‘Ucuz hesaplar yapmak ve bu ucuz hesaplarla ittifaklar kurmak, kurmaya
çabalamak hiç kimseye yarar getirmez!’
Dahası ‘İlkesel bir tutum takınmayan hiçbir oluşum veya hiçbir kimse, yaşadığı toplumu asla ikna
edemez!’ Düşünün bir kere, karşımızda malzemesi ve donanımı gayet iyi ve de bol olan karizmatik bir
hatip var. Üstelik o şahsiyet tarihsel ve kendine göre uhrevi(!) bir görevi ve ödevi yerine getireceğine
inanarak bu yola çıkmış, son aşamaya gelmiş durumdadır. O ve onlar için dava budur. O davanın
başarıya ulaşması ve egemen kılınması için izlenen yol da bellidir. Şöyle ki; ‘Din ve milliyetçilik’ kolay
pazarlanan ve eleştirisi gayet güç kavramlardır. Buna karşılık günümüzde ‘Özgürlük, Adalet, Eşitlik’
kavramlarının 'müşterisi yok' denecek kadar azdır. O halde yapılacak şey bellidir. Bazı meseleler
vardır ki, tartışmaya açıp, ricat ettiğiniz yani geri çekildiğinizde vakit kaybedersiniz. ‘Laiklik’ kavramı
bunun başında gelir. Bakmayın geçmişte hemen herkesin şimdi ise bazılarının ‘laiklik’ diye
haykırdığına, bağırdığına..
Hani terbiyem müsait olsa o sözde laikçilere ‘Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye’ diyeceğim ama
bu saatten sonra desem ne olacak demesem ne olacak ki!.
Çünkü geç algılansa ve anlaşılsa da bilhassa bugünlerde laikliğin hak ettiği anlamı ve değeri toplum
nazarında anlam kazanmasından ve benimsenmesinden memnunum, hatta mutluyum. Görüyor ve
yaşıyoruz, ‘laiklik’ olmadan başımıza gelenler ve de gelebilecekler ortadadır. Ancak şu an çok derin ve
epeyce yakıcı bir sorunla karşı karşıyayız ve yine aynı hatayı yinelemeden bir 'direnç kalkanı'
oluşturmak zorundayız. ‘Nedir bu?’ Diye soracak olursanız. Hatırlayınız lütfen, Cumhuriyet gazetesi
2007’de ‘Tehlikenin Farkında Mısınız?’ sloganıyla bir reklam kampanyası başlattığında, geniş bir
liberal kitle, adeta iktidarın ekmeğine yağ sürerek tüm karşıt kitleye adeta saldırır gibi harekete
geçmişti. Bugün adına FETÖ denilen o zaman ki cemaatin yatağında yatan, AKP’nin koltuk değneği
sayılan bu karşıt kitlenin çoğunluğunu işte o liberal kesim, siyasal İslamcıların etki alanı dışında kalan
kalabalıkları da o kutuplaşmanın etkisiyle ikna etmiş, ‘ne demek yahu, tehlikenin farkında mısınız,
demek, ne tehlike var ki ortada’ diye tepki konulmasına sebep olmuştu..
O zaman o liboşların ellerine tüm olanaklar sunulmuş onlarda bunu gayet iyi kullanmışlardı. İzleyen
süreçte adeta ‘laiklik’ demek suç olmuş, ‘Cumhuriyet’ ise fiilen buharlaştırılmıştı. Neyse şimdi tüm
bunları geçmişle dolayısıyla birileriyle hesap görelim, diye anımsatmadım. Zaten böyle günler hesap
görme günleri değil zalime karşı dayanışma, dik durma günleridir. İnsan olmanın temel değerleri
kinciliği, intikamcılığı değil bunu gerektirir. Her türlü baskıya karşı özgürlük için mücadele etmeliyiz.
Bu mücadeleyi de birileri veya bazı kimseler için değil kendi inandığımız değerler için yapmalıyız. Tüm
bunları neden vurgulayarak anlatıyorum biliyor musunuz? ‘Balık hafızalı olmak’ yani kolay unutmak
bu coğrafyanın kronik hastalığıdır. Zaten bu günlere hep kolay unutarak geldik ve o yüzden başımıza
gelmeyen kalmadı, tadımız, tuzumuz, bereketimiz kaçtı. Oysa karşımızda saflarını sıklaştırarak
büyüyen, büyüyünce kocaman(!) olunca da eline geçirdiği güçle hayatımızın tüm alanlarının kaplayan
ve adeta yaşamı bize zindan etmeye ant içmiş, despotça egemenleşen bir siyasal güç karşımızda
durmaktadır. 'İnandığımız ilkeler olmasa hala ayakta kalmamız asla mümkün değildir!' Diye
düşünüyorum. Enseyi tümden karartmayalım yani..
O yüzden bir kez daha haykırarak ben de ifade ediyorum; Siz hala tehlikenin farkında değil misiniz?.