MAL VE YAŞAMA HIRSI

“Kanaat etmekten hiç kimse ölmemiştir.

Hırs besleyerek hiç kimse padişah olmamıştır.”

MEVLANA 

 

İnsanlar doğarlar yaşarlar ve ölürler. Dünyaya gelişimizin, hayatımızın, yaşantımızın doğal bir fıtratıdır bu. Hayatımızı devam ettirmek için manevi şeylere ihtiyacımız olduğu gibi maddi şeylere de ihtiyacımız vardır. Para mal mülk ve araba ve daha maddi ihtiyaçlarımız olmadan hayatımızı idame ettirmemiz mümkün değildir. İnsanlarımız bir kısmı yaşamak için manevi duygulara daha çok ihtiyaç duyarsa da bazı insanlarımızda maddi ihtiyaçları, parayı, malı, mülkü daha çok önem verir daha çok kazanmak, daha çok maddi şeye sahip olmak için doyumsuz bir hırsa kapılırlar. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki insanımız artık manevi duygulardan çok maddi ihtiyaçlara daha çok önem vermeye başladı. Bir başka deyişle insanlarımız yaşlandıkça iki şeye daha çok düşkün olmaya başladı. Birisi çok yaşama arzusu, diğeri de yaşlandıkça daha çok mal para ve maddiyat biriktirme hırsı. Elbette ki mal para ve maddi şeyler olmadan yaşayamayız ama ne yazık ki her şey para ve maldan ibaret değildir. Ben şahsen yaşlanmaya başladıktan itibaren maldan, paradan daha çok aradığım ve önem verdiğim iki şey var. Sağlık ve huzur. İnsanın sağlığı huzuru olmadıktan sonra dünya senin olsa neye yarar. Ama ne yazık ki çoğu insanımız bunu aksini düşünüyor ve paraya mala, mülke daha çok tamah ediyor, ha bire kazanmak için çalışıyor, çabalıyor, mal mülk para biriktirmek için didinip duruyor. Sorumsuzca israf ediyor, maddi şeyler biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak giyemeyeceğimiz kadar kıyafet,  kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev ve araba peşindeyiz. Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ve açgözlülüğüz ihtiyaçlarımızdan daha büyük oluyor. Konuyla ilgili burada çok güzel bir hikayeyi siz okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.

Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar kat ettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım” der. Yoksa bütün hakkını kaybedersin.

Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken epeyce bir yürüdükten sonra bakar ki güneşin batışına az kalmış. Geri dönmek için koşar koşar ama kesilir takati. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken burnundan kan damlamaya başlar. Tam yürümeye başladığı noktaya yaklaşmışken biran yere yığılır ve bir daha kalkamaz. Reis olanları izlemektedir. Çok kereler yaşanan olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom‘u bu mezara gömerler. Reis Pahom un mezarının başında durur ve şöyle der.

“Bir insana işte bu kadar toprak yeter.”

Yine bir başka anekdot da anlatıldığı gibi terazinin bir gözüne insan gözünü koyarlar. Diğer gözüne para, altın maddi ne koyarlarsa göz ağır gelir, sonra yaşlı bir bilgenin uyarısıyla bir avuç toprak koyarlar ve toprak gözün olduğu kefeyi anında bastırır. Demek ki insanoğlunun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur.