LAİKLİK AKLIN ÖNÜNE ÇIKAN BARİKATLARI TÜMÜYLE YIKAR
Bugünkü yazıma anlaşılır olması için bir anlamda alan açmak amacıyla önce bilinen bazı gerçekleri yeniden belirmek dolayısıyla anımsatmak isterim;
Ülkemizdeki dinci gericilik, bağnazlık, yobazlık, küreselci Neo Liberal politikalarla uyumlu bir şekilde saltanat sürmeyi sürdürürken, Türkiye enflasyon ve yolsuzluk batağına her geçen gün biraz daha saplanırken, ülkedeki açlık ve yoksulluğun boyutları dehşet verici bir şekilde sürekli artarken, anımsayacaksınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan, faiz ve enflasyonla ilgili açıklama bir yaptı ve şunu söyledi; “Bu görevde olduğum sürece faiz ve enflasyonla mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim. Bu konuda nas ortada. Nas ortadayken sana, bana ne oluyor, size ne oluyor?.”
İslam inancında nas kavramı, Allah’ın ve peygamberin kelamı anlamına gelmektedir. Bilmeyenler için birazcık anlatayım; Gerçek İslam inancında nas olarak tanımlanan sözler, yoruma pek de açık değildir. Sorgulanması yasak sayılan kelamlar arasındadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa’nın laiklik ilkesine de tümüyle aykırı sayılabilecek bu sözlerinden sonra ülke ekonomisinin genel gidişatı da artık dini kavramlarla ele alınmaya yorumlanmaya başlandı. Sadece bununla da yetinilmedi, artan enflasyon nedeniyle ağırlaşan koşullarda zorlukla yaşam mücadelesi veren toplumun hemen kesimine, “halinize şükredin, nankör olmayın” da dendi. Hatta yine anımsayacaksınız o süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şükürsüzlük, tatminsizlik, karamsarlık hali memlekette almış başını gidiyor” diyerek ekonominin gidişatına itiraz eden, eleştiren herkesten yakındı. Yetmedi; Erdoğan’ın bu mesajını talimat kabul eden Diyanet İşleri Başkanlığı, “Şükür Sana Şekûr” başlıklı bir cuma hutbesini Türkiye’nin 81 ilindeki camilerde vaazlarda okuttu. İzlediği yanlış ekonomi politikalarıyla ülkenin ve toplumun sorunlarını daha da derinleştiren Tayyip Erdoğan, baktı ki şükür hutbesi ile ortalığı yatıştıramayınca yayımladığı Kurban bayram mesajında, bu kez “Milletimden hayata geçirdiğimiz programlara daha güçlü destek ve biraz daha sabır talep ediyorum” dedi. Bugün için dahi akşama evine ekmek götürüp götüremeyeceği belirsiz olan, ertesi gün tenceresinde ne kaynatacağını çaresizce düşünen insanlardan birkaç ay daha sabır isteyebildi. Tayyip Erdoğan’ın bu mesajını da talimat kabul eden Diyanet İşleri Başkanlığı, yine derhal harekete geçti ve inanılmaz bir fetva daha verdi. Fiyat artışlarının yaşandığı süreçte, bir vatandaşın “Ticarette kâr haddi var mıdır?” şeklinde sorusu üzerine, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in konuyla ne kadar ilgili olduğu tartışmalı bir hadisine yer vererek “Fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren Allah’tır” şeklinde yanıt verebildi. Geçen hafta bir gazetenin manşetinde yayınlanan konuyla çok yakından ilgili sayılabilecek bir haber yer aldı. Bu haber, ne yazık ki, Türkiye’nin resmen olmasa da fiilen hızla din devletine doğru yaklaştırıldığının yepyeni bir kanıtı niteliğindeydi. Bu anlattığım olaya tepki gösterenlerin önemli bir kısmı, böyle bir hadisin olmadığının tartışıldığını, bunun ‘sahih’ diye nitelendirilen hadisler yani peygamberimizin ağzından çıktığı rivayet edilen ancak doğruluğu farklı kaynak ve İslam bilginleri tarafından günümüzde dahi tartışılan kimilerinin ‘uyduruk hadisler’ şeklinde tanımladığı hadislerin gerçekten söylenmiş olsa bile onun da farklı değerlendirilebileceğini belirtilmektedir..
Günümüzde ilahiyatçıların konuyu dinsel açıdan bu şekilde yorumlaması bence doğaldır ve ‘dinin sömürülmesi’ olarak nitelenebilecek bir durum söz konusu olduğu için bu yönü de elbette tartışılmalıdır. Dahası o dönemde tam olarak devlet yapılanmasının oluşmadığı süreçlerdeki uygulamalarla bugünün karmaşık dünyasındaki hele ki, ekonomik sorunlara çözüm bulmak olanaksızdır. Yöneticilerin sorumluluğunu Allah’a atarak sıyrılması ise herhalde dürüst dindarların dahi asla kabul etmeyeceği bir çarpıtmadan başka bir şey değildir.
Ancak kanaatim odur ki; Meselenin asıl rahatsız edici yanı, böyle bir hadis yüzde yüz gerçek bile olsa, hatta fetvadaki ifade Kuran’da yazıyor bile olsa, 21. yüzyılda devlet yönetiminin dine göre şekillendirilmek istenmesi yine de abesle iştigal sayılmalıdır. Üstelik de bunun anayasasında laik bir devlet olduğu yazan Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılması durumu daha da vahim hale getirmektedir. Bunun düpedüz tercümesi şudur; AK Parti tek adam eliyle dini ekonomiye paravan yapma hevesinde, halkın hayat pahalılığına karşı biriken öfkesini dizginlemeye çalışmakta, kendilerinin neden olduğu haksızlıklar, yolsuzluklar, adaletsizlikler ve son derece kötü yönetim anlayışı sorgulanmasın, eleştirilmesin istenmektedir..
Yorum yapın