Ben, gerçekten tüm kalbimle inanıyorum ki; laiklik ve hukuk devleti bu ülkenin temeli, çimentosu, olmazsa olmazıdır!..

Geçenlerde İnternet’te gezinirken, gazetelerin birinin Web sayfasında Ali Yılmaz Gürkan’ın tam da bu konuya ‘CUK’ oturan bir makalesine rasgeldim. O yüzden ‘laiklik ve hukuk devleti’ konulu çok beğenerek okuduğum bu makalenin bir bölümünü alıntılayarak sizlerle paylaşmak istiyorum; Günümüzde kullanılan laiklik tanımının aslında sosyal bilimlerde uzlaşılmış evrensel bir tanımı teorik anlamda bulunmamaktadır. Bu nedenle sosyal bilimlerde Fransız modeli tüm dünyada geçerli laiklik modeli olarak önerilmekte ve kullanılmaktadır. Ülkemizde ise 1928 yılında anayasamızdan çıkarılan “Türkiye Cumhuriyeti’nin dini İslamdır” ifadesi ve ardından 1937 yılında da laiklik ilkesinin Anayasa’ya girmesi ve ayrıntılı biçimde tanımı yapılmış olmasına rağmen bazı cahil ve sapkın kesimler tarafından halen ‘hilafet ve şeriat özlem ve istekleri’ yüksek sesle dile getirilmektedir maalesef!..

 Oysa Fransa, din ve devlet işlerinin ayrımını 1905 yılında yapmasına rağmen laiklik ilkesini 1945’de kabul edebilmiştir. Yani bir bakıma 1923’de Cumhuriyet’in ilanından sonra başlatılan ‘Türk devrimleri’ bu konuda tarihsel öncülük yapmış olma niteliğindedir. Ancak bugün bizler hala Batılı anlamda laikliğin önemini pek kavramış durumda değiliz ne yazık ki!..

Ancak bu noktada şu soru akla gelmektedir. Bizde son süreçte yaşanan laiklik karşıtı söylemler hatta eylemler neden hala sürüp gitmektedir? Sorun nedir, nerededir?

Bazıları Türk tarihinde seküler nizama başlangıç tarihi olarak 1700’lü yılları işaret etmektedir. O dönemde ordu kurumunda, yeniçeri ocakları kapatılmış ve Nizam-ı Cedit ordusu kurulmuştur. Ancak Cumhuriyet dönemi tarihçileri ise 1924 yılında halifeliğin lağvedilmesini laik düzene geçişte başlangıç kabul ederler. Ancak hilafetin kaldırılması kararı başlı başına egemenliğin dini temelinden vazgeçildiği anlamına gelmesini düşünmek bence hatalı bir yaklaşımdır. Laiklik bilindiği üzere politik bir ilkedir ve bir süreç değildir, devletin işleyiş mantığının din dışı olduğu anlamını ifade eder. Sekülerlik yani laiklik ise tamamen bir süreç olup devletin dinsel anlayışlara karşı tamamen kayıtsız kalması düşüncesini içerir.

Oysa laik bir ülkede her inanç gibi din de koruma altındadır ve onun istismarına kesinlikle olanak verilmez. Anayasa’mızın Cumhuriyet’in temel nitelikleri arasında sayılan laiklik dördüncü madde ile korunmuş, 14. madde ile de din ve mezhep ayrımı yapılması ve devlet düzeni kurmak suretiyle kötüye kullanılmasının önüne geçilmiş, 24. maddesi ile din ve ahlak eğitiminin planlı ve belirli hedeflere odaklı devletin gözetim ve denetimi altında ancak okullarda gerçekleşeceğini hiçbir kuşkuya meydan vermeyecek şekilde kesin bir hüküm olarak düzenlemiştir. Bunlarla da yetinilmemiş “Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruma amacı güden” başta 430 sayılı ‘Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ yani ‘Öğrenim Birliği yasası’ olmak üzere devrim yasalarından sayılan Anayasa’nın 174. maddesi ile koruma altına alınmıştır. Bu düzenleme yerinde bir düzenleme olup gelecekte de mutlaka korunmalıdır, diye düşünmekteyim. Çünkü laikliğin işleyebilmesi için hukuksal çerçevenin seküler yani laik bir hukuk düzeni tarafından çizilmesi gerekmektedir. Laikliği daima var kılacak esasların yani ‘vicdan, din, düşünce ve kanaat özgürlüğü’ gibi laikliği güvence altına alan seküler hukukun ayrıntılı biçimde tanımlanmasını gerektirir. Bugün bu esaslara dayalı bir anayasa yapmak pek de olanak dahilinde görülmemektedir. Oysa laikliğin anayasada gerektiği gibi yer alması halinde ancak Cumhuriyet’imizin, demokrasinin ve halk egemenliğinin varlığından bahsedebiliriz. Aksi halde ortada ne halk egemenliği ne demokrasi kalır. 1923’den bu yana geçen zaman süresince Cumhuriyet’in en büyük eseri ülkemizde her şeye rağmen ‘yurttaş bilinci’ oluşturma işinin büyük ölçüde başarılmış olmasıdır kanısındayım. Laiklik toplumda bugün sahip olduğumuz her şeyin yapılan özgürce ibadetler dahil olmak üzere ne büyük güvencesidir. Bu bilincin canlı tutulması ve korunması konusunda yurtsever bilince sahip bu ülke vatanlarının ve başta olmak üzere tüm aydınların temel görevi olduğuna inanıyorum…