‘KEŞKE YUNAN GALİP GELSEYDİ!’ DİYENLER GAFLET DELALET VE HATTA İHANET İÇİNDEDİR!

Gerici söylemleriyle tescilli Derin Tarih adlı derginin zannediyorum, Haziran 2019 sayısında
yayımlanan Ahmet Öztürk imzalı ve “Keşke Yunan galip gelseydi, dedi mi?” başlıklı yazısında
kendince konuya şöyle yaklaşmakta ve izah etmektedir; “Keşke Yunan galip gelseydi. Bu söz
üzerinden üstat Kadir Mısıroğlu’na linç kampanyaları düzenlendi. Cümlenin ne başına ne
de sonuna bakıldı! CHP ve malum medyası, üstadın söylemlerini sürekli çarpıtarak
yüklendi. Peki, kendisi ne demek istedi? Tabii ki ‘Yunan galip gelseydi’ gibi bir isteği
olamaz, bu ülkenin kara sevdalısı üstadın. Demek istediği; Yunan bile galip gelse, CHP’nin
yaptığı zulmü yapmazdı. Yani Kuran’ı yasaklatmazdı, ezanı Türkçeleştirmezdi, alfabeyi
değiştirmezdi, tekkeleri ve medreseleri kapatmazdı, Kılık Kıyafet Kanunu’nu
değiştirmezdi...”
Yazarın “üstat” unvanı verdiği “fesli, deli” sıfatlarıyla tanınan Kadir Mısıroğlu meğer Yunan
sevgisinden “Keşke Yunan kazansaydı” dememiş de “CHP’nin yaptığı zulüm” nedeniyle
demişmiş!..
.Peki, neymiş CHP’nin yaptığı zulüm? Kuran’ı yasaklamış. Günümüz İslamcılarının da
kullandığı bu iddia külliyen kuyruklu yalandır; bu “yasak” konusunda ne bir yasa ne bir
genelge ne de tanıklık edecek bir kanıt vardır. Ama ezanı Türkçeleştirdiği, alfabeyi
değiştirdiği, tekke ve medreseleri kapattığı, Kılık Kıyafet Yasası çıkardığı, bazı kıyafetleri
yasakladığı çok doğrudur. Bu işler ve eylemlerin tamamı yasaldır; anayasanın 174. maddesi
tarafından koruma altına alınmış olan “Devrim Yasaları” 1925, 1926, 1928 ve 1934 yıllarında,
Türk ulusunu temsil eden TBMM tarafından çıkarılmıştır. Dolayısıyla Fesli Kadir, o yalan, iftira
dolu o lafları ederken bir mürteci olarak yasal suç işlemekteydi.
Kadir Mısıroğlu 1933 yılında Akçaabat’ta doğan 2019’da İstanbul’da hayatı sona eren bir
isimdir. Yazar, avukat ve gazeteciydi. 1964’te Sebil adlı yayınevini kuran ve Sebil dergisini
çıkaran Mısıroğlu, altmıştan fazla kitap yayımladı. Atatürk aleyhtarlığı ile tanındı. Hakaret
içeren yayınları ve konuşmaları nedeniyle hakkında pek çok dava açıldı ve hapis cezası aldı.
1974 yılında Cumhuriyet Halk Partisi - Milli Selamet Partisi koalisyonu tarafından çıkarılan
genel af ile serbest kaldı. Siyasete atılarak Milli Selamet Partisi’ne girdi. Necmettin
Erbakan’ın yanında siyaset yaptı. 12 Eylül darbesinden sonra yurtdışına, Batı Almanya’ya
gitti. 7 Eylül 1983 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından Türk
vatandaşlığından çıkarıldı, İngiltere’ye sığınma talebinde bulundu, İngiltere’ye yerleşti. Daha
sonra yine Almanya’ya döndü. 1991’de ise Türkiye’ye döndü. 5 Mayıs 2019’da tedavi
gördüğü hastanede öldü. Özgeçmişinden anlaşıldığına göre Kadir Mısıroğlu tam anlamıyla
Cumhuriyet ve devrimlerinin tescilli düşmanıdır; “Keşke Yunan galip gelseydi” cümlesini de
bu nedenle söylemiştir. Neden söylemiştir? Yazımın aşağıdaki bölümünde bu konuyu
edindiğim bilgiler ışığında irdeleyerek anlatmak istiyorum; Fesli Kadir ve onun gibi olan
zihniyet ortakları Cumhuriyete, CHP’ye, Atatürk’e düşmandı. Çünkü devrimler yüzünden
toplumsal statülerinden yoksun kalmışlardı. Çünkü dinin devlet ve toplum üzerindeki
vesayeti kaldırılmıştı. Değerli ilahiyatçı, filozof ve hukukçu merhum Yaşar Nuri Öztürk, 2013
yılında Yurt gazetesindeki sütununda “Tanrı Vesayet Altında mı?” başlıklı bir yazı yayımladı. 

Yaşar Nuri Öztürk o yazısında konuya ilişkin şu görüşlerini ifade etmişti; “Tanrı vesayet altına
elbette alınamaz ama onu vesayet altına almaya yönelik davranışlar insan tarafından her
zaman sergilenebilir ve sergilenmiştir. Bugünkü dünyanın sıkıntı sebeplerinin başında da
insanın bu namert girişimi bulunmaktadır. Tanrı’yı vesayet altına alma tutkusu, Tanrı’nın
gönderdiği dini kendi hesaplarına uyduran din temsilcilerinin dünyasında
barınabilmektedir. Tanrı’yı vesayet altına alma girişimi, Tanrı’nın yeryüzündeki iradesini
saptırmakla başlıyor. Şirk (Allah’ın yetkilerini paylaştırma) illeti bu saptırmanın en tipik
belirişidir.”
Öteden beri İslam da ruhban sınıfının olmadığı söylenir ama uygulamada tıpkı Hıristiyan
kiliselerinde olduğu gibi, bir Müslüman ruhban sınıfı vardır. Tanrı’yı vesayet altına alarak
dinsel vesayet kuran ve bunu hem paraya hem de siyasete dönüştüren sınıftır bu sözü edilen
sınıf..
Ülke siyasal tarihinin çok yakın geçmişine bakarsanız, sözü edilen o sınıf, tüm bu nedenlerle
birkaç on yılda devlet kurumlarını ele geçirdi, iktidara geldi ve özellikle son on yılda Karun
kadar zengin olmadı mı?..