İSTİKLAL MARŞI ve MEHMET AKİF ERSOY

“O şiir bir daha yazılamaz, onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O milletin malıdır. Allah bir daha bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın…” (Mehmet Akif Ersoy)

İstiklal Marşı’mızın her satırı, her cümlesi, her kelimesi özenle seçilmiş, o günleri, yaşananları, kurtuluş mücadelemizi seçilebilecek en güzel kelimelerle, derinden düşünmeye teşvik ederek yazılmıştır.

Bize bu kadar güzel bir marşı hediye eden milli şairimiz için ne yapsak azdır diye düşünmemiz gerekirken maalesef ki yaşadıkları bizi derinden üzmüştür. 1925 yılında gittiği Mısır’dan 11 sene geri dönmemiştir. Gidişinde emekli maaşının bağlanmamasından doğan geçim sıkıntısı ve muhalif olarak kabul edilen bazı siyaset ve fikir adamları gibi polis takibine alınması ağırına gitmiş ve böyle bir karar almak zorunda kalmıştır. Bu gidişin nedenini yakın dostu Şefik Kolaylı’ya şöyle bahsetmiştir: “Arkamda hafiye gezdiriyorlar, ben vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum. İşte bundan dolayı gidiyorum.” Bu gidişi şapka devrimi sonrasına denk geldiği için bu devrime muhalif gibi gösterildi. 1936 yılında vatanına dönen şairimiz maalesef aynı yıl Aralık ayında vefat etmiştir. Mehmet Akif’in Cenaze namazına bir hukuk fakültesi öğrencisi iken katılan Prof. Dr. Sulhi Dönmezer 5 Ocak 1987’de Tercüman gazetesinde “Akif’in Cenaze Töreni” başlıklı yazısında o günü şöyle anlatır:

“Bizler alana geldiğimizde, namaz saatinin yaklaşmış bulunmasına rağmen bir tabuta rastlamadık, hep birlikte bekliyoruz. Birden lokantanın ön kısmını bir cenaze otomobilinin geldiğini gördük, iki kişi üzerine örtü dahi konmamış bir tabutu indirdiler. Yoksul bir fakirin cenazesinin getirildiğini düşünerek bir kısım arkadaşlar yardıma teşebbüs ettiler. Fakat tabutun Mehmet Akif’e ait olduğu anlaşılınca bir anda yüzlerce genç ağlamaya başladı. Gençler hemen Emin Efendi Lokantası’nın bayrağını alarak tabutun üstüne örttüler. Sonra merhumun bir kısım arkadaşları gelmeye başladı ama ne vali, ne belediye reisi ve ne de tek partinin zimamdarlarından hiç kimse ortalarda yoktu.”

Eli öpülecek şairimize bu şekilde yapılan muamele dönemin insanlarına da çok ağır gelmiş olacak ki duyanlar cenazesine akın etmiştir. Milletin şairi dondurucu soğuğa rağmen yüzlerce üniversite öğrencisinin parmakları üzerinde taşınmıştır. Şairin mermerden kabrini İstanbul Üniversitesi öğrencileri 2 yıl boyunca harçlıklarından biriktirdiği parayla yaptırmıştır.

Mehmet Akif sadece bir şair değil bir düşünce ve dava adamıdır. Ülkesindeki vatanseverlerin düşüncelerinin tercümanıydı. Ancak öyle bir kesim vardı ki o marşın ruhundan, Akif’in varlığından rahatsızdı. O’nun resimlerinden dahi rahatsız oluyorlardı. Uzun süre marşımızın üzerine onun fotoğrafının basılmasına sözüm ona çağdaşlık adı altında engel oldukları söylenmektedir.

12 Mart 1921 yılında kabul edilen İstiklal Marşı’mızın şairi, 1. TBMM’de Burdur milletvekili olarak görev yapmıştır. Milli mücadele yıllarında ülkenin her bir yanında, halka moral veren konuşmalar yaparak mücadeleye destek olmuştur. Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde yapmış olduğu vaaz milli mücadelenin halk arsındaki meşalesini yakmıştır ve büyük yankı uyandırmıştır. Vatanımıza, bayrağımıza, milletimize övgü dolu sözler, şiirler yazan, savaş yıllarında şiirleriyle, konuşmalarıyla milletimize destek olan, İstiklal Marşı’mızın şairine ne kadar teşekkür etsek azdır…