İNEĞE DOĞUM
Gafil, bilgisize nasihat etmek, çorak yere tohum saçmak gibidir.
Mevlana
Ülkemizin doğusunda, Orta Anadolu da, Marmara ve Ege bölgelerinde görev yaptım.30 yıllık görev süresince çok güzel insanlarla karşılaştım çok güzel şeyler yaşadım. Öncelikle söyleyeceğim şey bizim Anadolu insanımızın çok iyi niyetli, gönlü zengin olduğu ve bilhassa görev süresince köylere gittiğimizde kendilerine hizmet götüren hangi meslekten insan olursa olsun onlara elinden gelen en iyi yakınlığı göstermesi ve elindeki kuru bir ekmeği bile bizlerle bölüşmesi, çoğu cahil olmasına rağmen onlara yardıma gelen devlet görevlilerine ellerinden geldiğince yardımcı olmalarını çoğu kez yaşadım ve şahit oldum. Bize iyi niyetle yardımcı olmalarına rağmen bazen de cahilliklerinden dolayı bazı komik ve dramatik olaylarla karşılaştığımız ve gülünç denebilecek bazı hatıralar yaşadığımız oluyordu. Bu da gerçekten yaşanmış o hatıralardan birisi.
Doğuda güzel bir ilçemizin uzak bir beldesinde Sağlık ocağında görev yapıyorduk. Ben ve eşim elimizden geldiğince hem bulunduğumuz beldeye hem de köylere sağlık hizmeti götürmeye çalışıyorduk. Görev yaptığımız yerde sağlık ocağı dışında bir Jandarma karakolu bir PTT ve ilkokul dışında başka resmi kurum yoktu. Sağlık ocağında eşimle benden başka bir de hizmetli vardı. Biz görevimizi yaparken vatandaşlar bize yardımcı oluyorlardı ama bazı görevleri yaparken çok sıkıntılar da yaşadığımız oluyordu. Bunların en başında da köylerin çok uzak oluşu, ulaşım zorluğu ve vasıta olmayışıydı. Bilhassa uzak köylerde hasta ve doğum vakalarında çok sıkıntılar oluyordu. Bir de bütün bunların yanında gece bir hasta veya doğum olursa sıkıntı daha da büyüyordu. En büyük korkumuzda uzak köylerden doğum hastası için çağırmaları oluyordu.
Yine böyle bir gece geç vakit kapımız çaldı ve bir genç yakın bir köyde doğum olduğunu ve bizi götürmek için geldiğini söyledi. Eski bir minibüsle gelmişti ve köyde biraz yakındı. Biz eşimle beraber çabucak hazırlanıp gençle beraber yola koyulduk. Köy yakın olduğu için kısa sürede köye varmıştık. Yol boyunca genç pek konuşmadı, kendisine sorduğum bazı sorulara hem saygısından hem de utangaçlığından hep kısa ve kaçamak cevaplar vermişti. Köyde doğum olan evin önüne geldiğimizde bizi elinde büyük bir fenerle yaşlı bir amca bir kadın ve bir delikanlı karşıladı. Her taraf zifiri karanlıktı. O zamanlar ne kaldığımız o kasabada ne de köylerde elektrik yoktu. Ben de devamlı yanımda taşıdığım el fenerini kullanarak eşimle beraber arabadan inip eve doğru yürüdük. Avludan içeri girince evin altının ahır üstünün kendilerinin kaldığı evleri olduğunu hemen belli oluyordu. Biz üst kata eve çıkmayı beklerken yaşlı amca bizi ahırın kapısına doğru yönlendirdi. Neden evin üstüne değil de ahıra bizi yönlendirdiğine şaşırmıştık. Adam bize
-Buyur ebe hanım doğum burada diye söyledi. Hatta bana da sizde buyurun doğumu beraber yaptırın demez mi, şaşkınlıktan nerdeyse küçük dilimi yutacaktım. Çünkü onca yıllık görev süresince ne zaman eşimle doğumlara gitsek ben hep ayrı bir yerde bekliyorum eşim başka bir tarafta kadınlara doğum yaptırıyordu. Ben hanımla beraber nasıl doğum yaptıracaktım. Hele bu bir doğu Anadolu köyünde. Nasıl olurdu. Şaşkın şaşkın adamın arkasından ahıra doğru yürüdük. Biz hep yukarı eve çıkıp eşimin bir kadına doğum yaptırmasını beklerken adam ahırın kapısını açtı ve bir sürü ineğin damına doğru yürüdü. Adam önde biz peşinden daha kapıdan girer girmez eşim inekleri görünce korkudan çığlığı attı. Daha önce hiç inek bakmadığı gibi ineklerle doğru dürüst karşılaşmamıştı bile. Adam ahırın içinde yerde yatan bir ineğe doğru yaklaşmıştı ancak ben eşimle kapının yanında öylece durduk bekliyorduk. Adam gidip ineğin başında durmuştu. Bizi bekliyordu. Eşim korkudan konuşamıyordu. Ben ona korkmamasını, ineklerin bize bir şey yapmayacağını söyledim. Adama:
-Amca dedim bir yanlışlık oldu galiba biz yukarı eve çıkmayacak mıyız sen bizi yanlış yere getirdin, doğum yapacak kadın nerede diye sordum. Bu defa şaşırma sırası adama gelmişti.
-Beyim dedi bizim evde doğum yapacak kadın yok, bizim bu inek doğum yapacak ama ilk doğumu çok zor olmuştu buda öyle olursa diye biz sizi çağırdık demesin mi. Bir an şaşkınlıktan ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilemedim. Bu adam ne diyordu böyle. İnek lafını duyan eşim korkudan, şaşkınlıktan nerdeyse kendinden geçmişti, ayakta zor duruyordu. Bana tutunmaya çalıştı. Bir kaç saniye sessizlikten sonra kendimi çabuk toparladım. Biraz sertçe konuştum:
-Amca biz sağlıkçıyız, bizim hanım sadece kadınlara doğum yaptırır hayvanlara değil, hayvanlara ineklere doğum yaptırmak veterinerin işidir biz bu işten anlamayız dedimse de adam hala üsteliyordu
-Kızımız ebe değil mi doğum yaptırmıyor mu ha insan ha hayvan ne fark eder ki demez mi. Baktım olacak değil kestirip attım:
-Bak amca biz insan sağlığından anlarız, hayvan sağlığından değil, biz ineklere nasıl doğum yaptıralım bu işten ancak veterinerler anlar, daha önce köyünüze gelen veteriner arkadaşlardan veya ineklere aşı yapan doğum yaptıran arkadaşlardan kadınlara hiç doğum yaptıranı duydun mu, herkesin bildiği, anladığı, yaptığı iş farklıdır, sen bizi değil bir veterineri çağırman gerekiyordu dedim ve eşimi kolundan tutarak ahırın dışına avluya çıkardım. Adam da arkamızdan geldi, eşi ve oğlu da avluya çıkmışlardı. Eşim hala şaşkın bir haldeydi. Adam mahcup bir şekilde boynunu büktü zoraki konuştu:
-Kusura bakmayın beyim, biz bilemedik, biz cahil insanız biz bir hata yaptık diyerek özür diledi. Ben yine adama yardımcı olmak için gayret ediyordum. Evde telefon olup olmadığını sordum, adam kendilerinde olmadığını ama yakın komşuda bulunduğunu söyleyince hemen eşimi geldiğimiz minibüse bindirip komşusunun evine gittik. Adamın evinden ilçeye telefon açıp çok iyi tanıdığım ve samimi arkadaşım bir veteriner Sağlıkçı arkadaşımı çağırdım. Arkadaşım geç vakit olmasına rağmen bizi kırmadı ve köye gelmeyi kabul etti. Bizi köye getiren minibüsle biz tekrar kasabaya döndük. Adam köyden ayrılırken bizden tekrar tekrar özür diledi. Bizi evimize bırakan minibüs ilçeye gidip o arkadaşı almış gelmiş ve ineğe doğum yaptırmıştı. Eşim birkaç gün olayın şokunu atlatamamıştı.
Üç gün sonra eşimle sağlık ocağında otururken kapının yavaşça çalındığın duydum. Kaç defa –Gel diye seslendiysem kapı açılmadı. Kendim kalkıp kapıyı açtığımda bizim amcayı mahcup bir halde kapının dibinde beklediğini gördüm. İçeri girmeye cesaret edememişti. Elinde bir sepet vardı. Kolundan tutup içeri götürdüm ve kendisine bir bardak çay verdim. Bizden bilhassa eşimden tekrar tekrar özür diledi ve sepetinde getirdiği süt yoğurt yumurta ve tereyağını masaya koydu. Bize getirdiği hediyelerin parasını vermek istedim ama mümkün değil kabul etmedi, sağlık ocağından ayrıldı.
Anadolu insanı buydu, iyi niyetliydi, gönlü zengindi, kalpleri insan sevgisi doluydu, onların tek suçu cahil olmalarıydı, ama onlar cahil kaldıkları için suçlu da değillerdi. Asıl suçlu olan onları cahil bırakan bizdik, devletimizdi, kısacası hepimizdik.
Yorum yapın