İKİLİ OYNAYAN TAKİYECİLER

Memleketimde, devlete, yani Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını içselleştirememiş, İslami şeriat devletine özlemi duyan, Arapların yaşam tarzına öykünen/özenen bir kitlenin varlığının yanı sıra her devirde ikili oynayanlar, ulusal/milli devleti, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve rejimini benimsemiş gibi görünüp, siyasal İslamcılığı destekleyen, zaman zaman Cumhuriyeti zaman zaman Cumhuriyet karşıtlarını kollayan, öyle davrananlar son 15-20 yıllık süreçte daha fazla gözlemlenmektedir.. Cumhuriyet, ulusal/milli devlet karşıtı olup bu karşıtlığını sözel ve davranışsal olarak gösterenleri, ikili oynayanlara kıyasla, dürüst nitelemek daha yerinde olur elbette..

Onlar hiç olmazsa TAKİYE yapmıyorlar, olduklarından farklı görüntü vermiyor, aldatmaya yönelmiyorlar. İkili oynamayı etik anlayışa ters bularak ahlaken ret etmektedirler. Bu bağlamda günümüzden 2 bin 500 yıl önce yaşamış Romalı hukukçu, filozof, dönemin önemli hatiplerinden Marcus Tullius Cicero’dan alıntı aktarmak istiyorum; “Bir millet kendi içinde aptal ve hatta muhteris olanlarla baş edebilir. Fakat içerisindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi imkansızdır. Sınırları zorlayan düşman, silahlarını ve kaynaklarını açıkça taşıdıkları için daha az tehlikelidir. Hain hain gibi görünmez, kurbanları ile aynı aksanda konuşur, onların çehresine bürünür ve onların argümanlarını kullanarak milletin politik yapısına nüfuz eden, bütün kapılardan serbestçe geçer, sesi en üst düzey hükümet koridorlarında duyulur, milletin ruhunu çürütür, politik yapıya her türlü hastalığı bulaştırarak milletin gücünü elinden alır.”

Ülkemizde bu türden karşıtlıklar Milli Mücadele yani ulusal kurtuluş savaşı yıllarıyla başlamıştır. O dönemde bir yanda halkın kendi varlığını koruması, herhangi bir devletin egemenliğini kabul etmeyerek ulusun bağımsızlığını sağlama amaçlı Kuvayı Milliye oluşurken, öte yandan emperyalist güçler destekli, milli duyguları istismar ağırlıklı, Milli Mücadele’yi engellemeye yönelik iç isyanlar, Sivas Kongresi ardından başlamış, başlatılmış, ulusal bağımsızlık savaşı boyunca Ankara Hükümeti’nin uğraşı alanı olmuştur..

Kurtuluş Savaşı bittikten sonra ise o Cumhuriyet karşıtları, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası altında toplanmış, kümelenmişlerdir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası tarafından yürütülen parti propagandasını kısaca şöyle anlatmaktadır; “Biz halifeliğin yeniden kurulmasını isteriz. Yeni yasalar istemeyiz. Bize eski yasalar yeter. Medreseler, tekkeler, bilgisiz softalar, şeyhler, müritler, biz sizi koruyacağız, bizimle birlik olunuz. Mustafa Kemal’in partisi halifeliği kaldırdı. Onlar Müslümanlığı zedeliyor; sizi gavur yapacak, size şapka giydirecekler. Cumhuriyet, ulusal devlet, laiklik karşıtları, dinsel düşünce ve inançlara saygılı olma, iktisat alanında liberalizmi, özel sektörü savunmuşlardır. Batılılaşma, tarihimizi, uygarlığımızı, kültürümüzü yitirip halifeliği yıkmak, din işlerine karışmayan hükümet kurmak Müslümanlığı tehlikeye atar.” 

Cumhuriyet tarihi boyunca Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası sonrası kurulan tüm sağcı, muhafazakar, liberal partilerin programları, propagandaları, tanıtımları da aynı yönde olmuştur. 1950 sonrası muhafazakar, liberal sağcı hükümetleri destekleyen belki de iktidara getiren bu kitlesel düşünce akımı, verdikleri destekler karşılığı iç ve dış çevrelerden destekler, ödünler alarak daha da güçlenmiş, 2002’de Adalet ve Kalkınma Partisi ile de tek başına iktidar olma aşamasına gelmiştir. 1980 sonrası gelişmeleri daha iyi kavrayabilmek için ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ni (GOP) dikkate almak incelemek, irdelemek gerekir. Bu projeler ile bu bölge için siyasal ve ekonomik model belirlenmiş, en uygun ülke olarak da Türkiye seçilmiş, bu ekonomik model 1979’da 24 Ocak Kararları ile Turgut Özal sayesinde, siyasal model ılımlı İslam modeliyle Kenan Evren eliyle uygulamaya konulmuştur. Ilımlı İslam modelini benimsetmek için de ‘Türk-İslam sentezi’ söylemi/sloganı geliştirilmiştir. MHP’nin Türkiye siyasetindeki işlevi, bu modelde yerini almıştır. Öteden beri bazı siyasetçiler, kişisel çıkarlarını ikili oynamada görmekle, bazı siyasal partiler de strateji olarak uygulamaktadırlar. Bu çerçevede çelişkileri, söylem-eylem tutarsızlığını, zaman ve mekana göre farklı davranışları yadırgamamak gerekir. Tutarsızlık-çark ikili oyunun doğal davranışlarıdır.

 Ülkenin ikili oynayanlara karşı düzgün, özverili Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımı ile “şayanı itimat zevata” gereksinimi vardır. Çünkü ikili oynayanlar karşıtlardan daha tehlikelidir. Bunu sakın unutmayın, olur mu?.