Bundan yaklaşık iki buçuk yıl önce bu sütunlarda 30 Temmuz 2022 Cumartesi günü “Haydar abimden mektup var!” başlığıyla yayımlanan yazımda şu an Demokrat Parti İzmir milletvekili ve partisinin Genel Başkan Yardımcısı, TBMM’deki tek temsilcisi ve sözcüsü konumundaki Balıkesirli ağabeyim, usta siyasetçi Haydar Altıntaş’ın bana gönderdiği mektubuna yer vermiştim. Sonraki süreçte 14 Mayıs 2023’de yapılan seçimlerde İzmir’den CHP listesinden milletvekili seçilen sayın Haydar Altıntaş ile daha sık görüşür, mektuplaşır olduk. Özellikle son bir buçuk yıllık süreçte Haydar ağabeyime telefonla veya Balıkesir’e geldiğinde yüz yüze görüşmenin ötesinde ben de ona özelden mektup yazmaya başladım. Bundan sonra ki süreçte de bu yazdığım ve yazacağım mektupları büyük ölçüde sizlerle paylaşacağım. O yüzden bugünkü yazımın başlığını “Haydar abime ben de mektup yazacağım!” şeklinde attım. Şimdi 30 Temmuz 2022 Cumartesi günü bu sütunlarda yayımlanan Haydar Altıntaş’ın bana yazdığı o mektubu yine sizlerle paylaşmak istiyorum;

 Evet, Haydar abimden mektup var; ‘KADAYIFIN ALTI KIZARDI, KADAYIF YANDI!’ Diyor Haydar abim. ‘Peki, kim bu Haydar abi?’ Diye soranlara hemen anımsatayım. ‘Haydar abi, Haydar Altıntaş’ın ta kendisidir…’

35 yıla epeyce yaklaşan meslek yaşamımda ‘abi, ağabey’ diye hitap ettiğim samimi bulduğum dört ya da beş siyasetçi olmuştur. Haydar Altıntaş’ta bunlardan birisidir. Gençlik yıllarında 1970’lerde Demirel’in Adalet Partisi’nde başlayan siyaset yaşamı 1980’den sonraki süreçte yine Demirel’in Doğruyol Partisi’nde son süreçte de eskisi gibi pek aktif görünmese de Demokrat Parti’de devam etmektedir. Haydar Altıntaş, Balıkesir’in iş ve siyaset dünyasının tanınan bilinen isimlerinden yani Balıkesir eşrafındandır. Kendisini 33-34 yıl öncesinden beri tanırım. Son 10- 11 yıllık süreçte pek sık olmasa da görüşürüz, vakit buldukça karşılıklı hasbihal ederiz. İşte bu Haydar abim bana geçenlerde ‘WhatshApp’ üzerinden ‘memleket sorunlarını içeren’ bir mektup göndermiş. Bende bu mektubu sizlerle paylaşmayı uygun buldum. İşte Haydar Altıntaş’ın o mektubu;

“Karadenizliye benzine zam gelmiş demişler, gelirse gelsin beni ilgilendirmez demiş. “Niye araban yok mu?” diye sormuşlar. Ben hep 5 liralık alıyorum demiş. Artık 5 lirayla benzin alınmıyor, hiçbir şey alınmıyor. Yarın, yarından sonra benzin ve mazot kaç lira olur? Bilemiyorum! Eskiden beğenmediğimiz bir şeyi tarif ederken gavur parası ile on para etmez denilirdi. Şimdi gavur parası ile on para eden bir şey kaç lira eder acaba? Paralarımız gıcır gıcır, iyi ve yeni kâğıttan basılmış. Ne kadar iyi kâğıttan basılırsa basılsın, paramız cebimizde dik duramıyor. Islak el bezi gibi yapış yapış, bu para ile ne alınır? Bıldır sene buğdayımıza 2,5 lira verdiler, 18/46 gübrenin çuvalını geçen yıl 64 kg buğday ile aldık, bu yıl aynı gübreyi 100 kg buğday ile alıyoruz. Üre geçen yıl 36 kg buğday ile alınıyordu, bu yıl 115 kg buğday ile alınıyor. İki ay sonra gübre ve mazot fiyatı ne olur bilen varmı? Gel de bu eşeği bu sudan geçir! Vatandaş öksüz çocuk gibi, boynu bükük, yüreği yangın! Gözleri fersiz, borçları dağları aşmış. Dağın ardında umut mu var? Yoksa yeni dertler mi mayalanıyor? Hele bir de banka, faiz elbisesini giyip, mızraklarını kuşanıp, avukat ordusunu yanına alıp, Allah Allah! diye üstüne gelirse, mapus damına girersin, çünkü kaçacak yer yok! Eh, ne yapalım, bekleyelim bakalım. Şerif Aydemir’in dediği gibi hele bir ay buluttan çıksın, o zaman anlayacağız kim şeyh kim mürit! Hülyası olmayan hayatın ne zevk-i olur! Vatandaş kanadına saçma yemiş üvek kuşu gibi, umudunu tüketmemeye çalışıyor. Yok mu bir çare? Var tabii ki, NEREDE? Çare sandıkta, demokraside, hukukta, adalette, bilimde, teknikte, liyakatte, eğitimde, TASARRUFTA! Bunu kim yapacak? Siyaset. Ne yazık ki siyaset kurumu hasta. Siyasetin dil sorunu var, dil politikanın can damarıdır. Dil insan ruhunun kutsallaştığı mabettir. Küfür ve hakaretin bu mabette yeri yoktur. Var deniliyor ise orası politika meclisi değil başka bir yerdir. Horozun ötmesi, boş konuşmaktan hayırlıdır. Horoz öterken ne söylediğini bilmez, ama ne zaman öteceğini iyi bilir. Satacak iyi malı olan bağırmaz, Hurdacı bağırır! Kılıç yarası onar, dil yarası onmaz. Ağzımızdan çıkan söz, vicdanımızın dilidir. Siyasetteki hasmane tavrı, partiler arasından, partilerin içinden, siyasetin lugatından da çıkarmak gereklidir. Politika da zarafet, aydınlık ve nükte olmalıdır. Mehmet Akif Ersoy; “Mübarek bir toprağı vatan yaptık. Enbiya yurdudur bu toprak, şüheda burcudur bu yer, tarihtir, bayraktır, ruhtur, insaniyettir, imandır, Allah ile bütünleşmemizdir.” Bu topraklarda milletin dini ve milli değerleri kaynaşmış, birbirinden beslenmiştir. Ezan ile bayrak hep göklerde olmuştur. Atatürk: “Benim naçizane vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebet payidar olacaktır.” Şimdi siyasi partilerin yöneticileri, kendilerini devlet, milleti teba yerine koyunca, kendilerinin ve partilerinin varlığını beka meselesi sanıyorlar. Bilinmelidir ki, devletimizin ve milletimizin varlığı hiçbir siyasi partinin varlığı ile özdeş değildir. Demokratik cumhuriyetimizin kalbi Meclis’tir. Meclis üstün iradenin, halk iradesinin, hakimiyetin tecelligahıdır. Demokrasi meşruiyetini sandıktan, hür, eşit ve adil seçimden alır. Ancak “demokrasi rakamsal bir kavram değildir. Hukuksal ve ahlaksal bir kavramdır” (Vasfi Raşit Sevük, Ali Naili Erdem). Bütün kurum ve kurulları ile işleyen, vatandaşın hak ve hukukunun korunduğu bir demokrasi yoksa cumhuriyet ruhsuzdur. O rejim demokrasi değildir. İktidar ile itibarın arasındaki ince çizgiyi (hukukun üstünlüğünü) korumalıyız. Demokrasiyi ahlak ve etik kurallar üzerinden, kurallar ve kurumlar rejimi haline getirmeliyiz. Bunun yolu kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, denge, denetim ve hesap verebilirliktir. Bazılarının anladığı gibi demokrasi, şirk ve küfür; laiklik dinsizlik değildir. Demokratik rejimin motoru olan siyasi partilerimizin; başta dil, finansman, temsiliyet, seçim, geleceği öngörmek ve parti içi demokrasi açısından büyük eksiklikleri vardır. Halkın ve ülkenin sorunlarının gerisinde kalıp, çare üretememektedirler. Bugün her şey pahalı, siyaset daha da pahalı! Bu pahalılık çözülmeli, insan onuru ile yaşayabilmeli, ele güne muhtaç olmamalıdır. Oylar sosyal yardımlara indirgenmemelidir. Vatandaş dil, din ve inançlarından dolayı sorgulanmamalıdır. GÜNEŞE NASIL ORTAK İSEK, SÖZE DE ORTAĞIZ Hayatın gerçeği, dalında kurumuş kurtlu zeytin, çürük mandalina gibi pat diye önümüze düşüyor. Görmezlikten gelemeyiz. HARMAN YEL İLE DÜĞÜN EL İLE OLUR Mevcut sistem, sadakati satın alıp muhalefeti yok etmek istiyor. Bilinmelidir ki, muhalefeti yok etmek, iktidarı yok etmektedir. Muhalefet olmazsa demokrasi olmaz. İktidarlar muhalefete tahammül etmelidir. Kötü yönetim, kendi eliyle yarattığı dertleri, hoşlanmadığı gerçekleri, dış güçlere ve üst akla havale ederek çözeceğini sanıyor. Hesapsız kitapsız borçlanarak geleceği, babalar gibi satarak geçmişi, paranın, dini milliyeti olmaz diyerek ahlakı tüketiyor. Her ağacın kurdu kendi gövdesini yer! BU EKONOMİK VE SİYASAL MODEL İLE HAYATIMIZI SÜRDÜREMEYİZ. Yapay formüller ile ekonomiye nefes aldırıp, seçim kotarmaya çalışmak, eti için bülbül kesmek gibidir. Bu model sebepleri konuşmak yerine, sonuçları konuşuyor. Türkiye ithalat cennetidir. Türkiye’ nin iki parası var, TL kazanır, döviz biriktirir. İktidar, sıkışınca dövizi yastık altında arar, döviz bozdurma ve döviz yakma törenleri tertipler. KRİZ SAYILARDAN VE RAKAMLARDAN İBARET DEĞİLDİR. Uzun süreli bir felakettir. İnsanlık için yakıcı bir travmadır. Enflasyon nitelikli bir soygundur. Aç olan, açık olan, derdi olup dermanı olmayan milyonlarca insanın feryadıdır, boğaza düğümlenen hıçkırıktır, gözden akamayan yaştır, en önemlisi kayıp bir nesildir. Meclis, basın, ilim iktidarın muarızı değildir. Sosyal devlet fakiri koruyan, insanca yaşamayı temin eden bir devlettir. Siyaset hayatın bir parçasıdır. Toplum hayatının problemlerini çözmek için vardır. Siyaset hayatın her tarafını kuşatır, her şeye siyaset gözlüğü ile bakılır ise, o zaman siyaset kendisi çözülmesi gereken bir problem olur. Kriz ile yaşamaya, her gün tükenmeye mahkûm değiliz. Kötü yönetim sebep, pahalılık sonuçtur. Ümitler, hayaller tükenmemeli, onlara ulaşabilmeliyiz. Ekmek büyümeli ve adalet ile dağıtılmalıdır. Dağıtılan paralar, indirilen KDV’ler iktidarın bir lütfu değil, milletin parasıdır. Tam da itibardan tasarruf edilecek zamandır…