HASTALIK

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”

Kanuni

 

Köyde dayımların evi bize çok yakındı. Diğer komşularımızın evleri de çok yakındı. Evlerimizin arasında devamlı dolaşan ve akşamları da dayımların kapısında yatan yaşlı bir köpekleri vardı. Yiyip içip yatmaktan başka bir derdi yoktu. Bazı akşamları canı isterse birkaç defa havlar, sonra deyim yerindeyse vurur kafayı yatardı. Bazen gündüzleri canı istediği zaman bazı kapıları dolaşır, kimin kapısına giderse ona yiyecek bir şeyler verir, okşarlardı. Kimseye de bir zararı dokunmaz, kuyruğunu sallar gider, dayımların kapısında uyurdu. Dayımın oğlu; onu biraz daha çok sever, nereye giderse onu da peşi sıra yanında götürürdü.

Sonra aradan bir zaman geçince dayımın oğlunun rahatsız olduğunu öğrendik, karın boşluğunda başlayan hafif bir ağrı zamanla geçmediği gibi her gün artmaya başladı. Köyümüz kasabaya çok uzak olduğu için kimse doktora veya hastaneye götürmek taraftarı olmadı, belki zamanla geçer diye düşünüyorlardı. Yol yok, iz yok, vasıta yok. Ama her geçen gün dayımın oğlunun ağrıları geçmek bir tarafa daha da artmaya başladı. Çaresiz köyümüzdeki az çok sağlıktan anlayan veya tecrübeli insanların bildiği olur olmaz tedavi usulleri veya koca karı ilaçlarından denemeye başladılar ama ne yaptılarsa fayda etmiyordu.

Çaresizce çevre köylere haber salındı, bu işlerden anlayan kişilere haber verildi. Yakın köyden askerliğini sıhhiye olarak yapmış, yaşlı bir amca geldi. Hastayı inceledi, sordu, soruşturdu, muayene etti, sonra bir jilet istedi. Herkesin meraklı bakışları arasında hastanın el parmaklarını açtırarak aralarını jiletle kesip kanı akıtmaya başladı. Zaten ağrısına dayanamayan hasta, bir de bu acıları yaşayınca artık dayanamayıp ağlamaya başladı. Parmak aralarından biraz kan akıttıktan sonra pamuk bastırıp kanı durdurdu ve sonra da ellerini bezle bağladı. Giderken dayıma "Ben bu pis kanları akıttım, inşallah hastanız iyi olur. Eğer bir hafta içinde iyileşmezse bana haber salın, ben yine gelir başka bir tedavi şekli uygularım." diye tembihleyip köyden ayrıldı.

Neyse aradan 2-3 gün geçince hastanın ağrıları değil azalmak, daha da artmaya başladı. Çaresiz haber salınıp adam yine çağrıldı. Adam geldi, yine bir jilet istedi, pis kan tam olarak akmadığı için ağrılar geçmedi, diyerek bu defa hastanın ayak parmaklarını açtırarak aralarını kesmeye başladı, ince ince kan gelmeye başlayınca hasta, önceki olduğu gibi yine ağlamaya başladı. Sonra yine parmak aralarını kanı durdurup bezle bağladı ve dayıma yine "Hiç merak etmeyin, bu defa pis kanları tamamen temizledim. Birkaç güne kalmaz hastamız inşallah iyileşir." diyerek köyden ayrıldı.

Büyük bir ümitle beklememize rağmen daha önce olduğu gibi bu tedavi şekli de hiçbir işe yaramadığı gibi hastanın ağrıları daha da arttı ve artık dayanılacak hali de kalmadı. Günler geçtikçe hastanın durumu daha da kötüleşmeye ve zayıflamaya başladı. Sonra kim akıl ettiyse etti, bir yakınımız İstanbul'da olan ve Haydarpaşa Numune Hastanesi'nde çalışan, şimdi rahmetli olmuş, bir akrabamıza telefon açıp akıl almayı düşünmüş. Köyümüzde telefon olmadığı için komşu köye giden dayım, telefonla onu arayınca ve hastanın durumunu anlatınca o da hemen en kısa zamanda hiç vakit kaybetmeden hastayı alıp İstanbul'a götürmesini söylemiş.

Dayım eve dönünce kısa bir hazırlık yaptıktan sonra hastayla hemen ertesi gün İstanbul'a hareket ettiler. İstanbul'a varınca hemen vakit kaybetmeden hastaneye gitmişler. Hastanede yapılan muayene, tahlil ve röntgen sonucu karın bölgesinde bir kitle tespit ediliyor ve hemen ameliyat kararı veriliyor. Uzun süren bir ameliyattan sonra alınan kitlenin yapılan tahlil ve analiz sonucunda gerçek ortaya çıkıyor. Ağızdan kaçan bir köpek kılı karın bölgesinde bir yere yapışıyor ve zamanla etrafında biriken kirli ve yabancı maddelerle beslenip büyümeye başlıyor ve dayanılmaz ağrılara sebep olduğu ortaya çıkıyor. Ameliyat sonrası hasta kısa sürede sağlığına kavuştu, ne ağrısı kaldı, ne de sızısı ve halen de yaşıyor, durumu da gayet iyi.