ENFLASYON SORUNU İLE LAİKLİK KARŞITLIĞI İLİŞKİSİ

Enflasyon doğal bir felaket değildir, kendiliğinden olmaz, sebepleri vardır. İktidarların mali ve ekonomik politikaları sonucunda ortaya çıkar. Türkiye’deki laiklik karşıtlığı da iktidarlar, Anayasa’dan yana tavır koyduklarında sönümlenir, yani azaltılarak sıfıra indirgenir. Anayasa’ya aykırı olarak dini siyasete alet ettiklerinde ise artar. İktidarın bilinçli politikalarıyla yaratılan enflasyon artışıyla yine laiklik karşıtı görünen iktidar tarafından pompalanan laiklik karşıtlığı arasında birbirini aynı yönde destekleyen bir ilişki vardır. Her ikisi de aynı anda ve hemen hemen aynı hızla artar. Çünkü iktidar, enflasyonla ülkenin gelir ve servetini kendi oligarşisine aktarırken bunun yol açtığı yoksulluğu ve yoksullaşmanın tepkilerini saklamak ve saklayamadığı protestoları bastırmak için din adına yaptığı istismarı, şeriatçılığı, laiklik bir anlamda ve bir şekilde kullanır. Halk nezdinde güvenilirliği epeyce çok aşınmış olan Türkiye İstatistik Kurumu, TÜİK mart ayında yıllık enflasyonu yüzde 61.14 olarak açıkladı. Bağımsız akademisyenlerin ve ekonomi uzmanlarının oluşturduğu ENAG adı verilen bir başka kuruluş ise yıllık enflasyonu yüzde 142 küsur olarak hesaplandığını duyurdu. Bağımsız kuruluşların açıkladığı yüzde 142’lik bu hesaplamaya göre Türkiye’nin “Hiperenflasyon” sarmalına girmek üzere olduğu görülmektedir. Çünkü verilerine güvenin önemli ölçüde zedelendiği inandırıcılığını kaybettiği TÜİK bile üretici fiyatları ile yıllık enflasyonu yüzde 114. 97 olarak açıkladı. Üretici fiyatlarındaki enflasyonun, bir süre sonra tüketici fiyatlarına da yansıyacağı düşünülürse, önümüzdeki günlerde TÜFE’de resmi rakamların dahi çok daha yüksek oranlara çıkacağı düşünülebilir. Devletten 2-3 maaş alanlar ve varlıklı zengin kesimler yani sözün özü bu iktidar devrinde şu veya bu şekilde beslenenler fiyat artışlarından hemen hemen hiç etkilenmiyor. Buna karşılık zaten bütün gelirlerini zorunlu günlük ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullanan dar ve basit gelirliler epeyce çok etkileniyor. Geçenlerde İnternet üzerinden eriştiğim bir kaynaktan okuduğum haberde Devrimci İşçi Sendikaları DİSK’in Araştırma Grubu DİSK-AR araştırma grubu tarafından hesaplanan dar gelirlilerin gıda enflasyonunun, Emeklilerde 89. 6 oranında gerçekleştiği görülmektedir. Resmi enflasyonun yüzde 60’ı, gıda enflasyonunun yüzde 70’i aştığı Mart 2022’de asgari ücret zammı da böylece erimiştir. Yılın ilk üç ayında enflasyona yenilen asgari ücret acilen yeniden belirlenmeli, sesleri gittikçe yükselmektedir. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi işbaşına geldiği 2002 yılında Aralık ayında yüzde 29. 7 ile devraldığı enflasyonu 20 yıl sonra bugün resmi rakamlara bakıldığında bile yüzde 60’ın üstüne yükseltmiş görünmektedir. TÜİK tarafından TÜFE yüzde 61.14 olarak açıklanırken yurtiçi ÜFE yüzde 114.97 olarak açıklandı. TÜFE ile ÜFE farkı 54 puana ulaştı. Bunun anlamı ÜFE’nin önümüzdeki aylarda da artmaya devam edecek olmasıdır. Üretici fiyatları tüketici fiyatlarına da elbette yansıyacaktır. Özetle geniş kitleler enflasyon aracılığıyla tam bir yoksullaşma yaşamaktadır. Peki, para buharlaşmadığına göre dolaylı ve dolaysız vergiler adı altında toplanan bütün bu gelirler ve birikimler nereye gitmektedir? Bence son 20 yılda yani bu iktidar devrinde ilmik ilmik örülerek peydahlanan bir anlamda yaratılan AKP iktidarı oligarşisinin ceplerine gitmektedir. Ama devran böyle devam etmeyecektir. Çünkü genel seçimler de yaklaşmaktadır. O halde iktidarın bir şeyler yapması gerekmektedir ki bence yapacaktır ve de yapmaya başlamıştır da.. Ne yapıyor o zaman diye soracak olursanız, biraz anlatmaya çalışayım. Öncelikle benim gördüğüm ve gözlemlediğim AKP iktidarı son günlerde sözde kalan vaatlerde bulunmayı fazlalaştırmış, daha da arttırmıştır. Dahası kendisini destekleyen sermaye kesimi de dahil olmak üzere toplumun tüm kesimleri üzerindeki baskıları epeyce arttırmıştır. Laiklik karşıtlığını, şeriatçılığı savunan, din istismarı yapanların gündemi değiştirmek amaçlı olarak önünü açmış, o kesimlerin seküler yani laik kesimler üzerinde baskı kurmasını ve baskılarını daha da arttırmasını, hızlandırmasını sağlamaya yönelik politikalar izlemektedir. Bu türden politikalar da zaten yandaş, yalaka medyada da derhal yansımalarını bulmakta yani kabul görmektedir. Gerek iktidarın eylem ve söylemlerinde gerek ona bağımlı olan yandaş, yalaka medyada, din istismarının çeşitli örnekleri sürekli çoğalmaktadır. Ama bunların gittikçe artan fiyatların körüklediği mutfaktaki yangını unutturabilmesi pek olanaklı görünmüyor. Daha önce bazı yazılarımda ve bugünkü yazımda da belirttiğim gibi bu ülkede hem iktidar kanadında hem de muhalefet kanadında bir veya en geç bir buçuk sonra başlayacak ve bence kaçınılmaz olan yeni dönemin hazırlıkları yapılmaktadır. Umarım benimde bir ferdi olduğum toplumumuz yani halkımız ya da daha geniş bir tanımlamayla milletimiz de o kast ettiğim yeni dönem için hazırlığını bilinçli olarak yapmaya başlamıştır ve sandık önüne konulduğunda gereğini yapacaktır..