EN KÖTÜ BARIŞ SAVAŞTAN DAHA İYİDİR

Savaş! ne güzel bir kelime. Mücadele etme, pes etmeme, vazgeçmeme, kazanma ve başarma duygularının temeli.  

Savaş! ne itici bir kelime. Kanların döküldüğü, çocuk, yaşlı, genç demeden insanların öldüğü bir katliam. Gurur abidesi olarak diktiğiniz yapıtların yerle bir edildiği bir yıkım. Ekonominizin can damarı tesislerinizin, fabrikalarınızın tek bir düğmeye basmak suretiyle bombalandığı ve o tesislerin yerle bir olduğu felaket. 

 

“En kötü barış savaştan daha iyidir.” Kuzeyimizde komşu iki ülkede savaş var.  Tarımsal ithalatta onlara bağımlı olduğumuzdan bizde yokluk. Elbetteki; Vatan topraklarına, milletin bekasına saldırılar savaşı meşrulaştıracak etkenlerdir. Kimse savaş olsun istemez. Kimse çocuklar ölsün, günahsız insanlar, beceriksiz devlet yöneticilerinin egoları yüzünden yaşamlarını yok etsin istemez.

 

Kapitalist ülkeler, ekonomik güç mücadeleleri ve yayılmacı hevesleri üzerinden dünyanın herhangi bir yerinde savaşa sebep olabilecek adımlar atmaktan hiç kaçınmazlar. Ölümleri arttıracak silah üretimi ve satışına da hiç ara vermezler. Onlar için ölen canların, yok olan hayatların sönen ocakların bir önemi yoktur.

 

Ülkelerin çıkarlarına dayalı değerlendirmelerin sürekli gündemde olması, bizi savaş kavramına ve olgusuna farklı bir yerden bakmaya zorlar. Ölen ve yaralanan insanlar, yuvası dağılan hayvanlar ve tahrip edilen doğa sizin için görünmez olur. Siz, emperyalist güçlerin ve diktatörlerin oyunlarında kim haklı kim haksız yorumlarını dinlerken, bombalar yağmaya devam eder. Bir yandan bu uzman değerlendirmeleri yapılırken bir yandan da ekran bölünerek sıradan bir olay anlatılıyormuş gibi izli mermilerin ışıklarını, vurulan yerlerden çıkan dumanları, savaş uçaklarının sortilerini izlersiniz.

 

Gerçekte savaş gerçeğini idrak edebiliyor muyuz acaba? Televizyon karşısına geçip koltuğa yaslanmış elimizde kahvemiz savaş görüntülerini izliyoruz. Herhangi sıradan programmış gibi. Bir dizi bir film izlermiş gibi. Televizyonu kapattıktan sonra savaş halen devam ediyor. Ama biz gördüğümüz izlediğimiz kadarıylayız. Kapatma tuşuna bastığımız andan itibaren savaş bizim için bitmiş oluyor. İşte bireyin yaşadığı bu duygu ve korku  simülasyondan ibarettir. Her şey görüntülerden ibaret ve cansızdır. 

 

Barış zamanı ülke zenginlerindir, savaş zamanı ise ilk onlar kaçar. Tarihler boyunca, belki ırk’ımızdan, belki milliyetimizden belki vicdanımızdan belki yaşam biçimimizden. Hep ezilenden, hor görülenden, güçsüzlerden yana olmuştur gönlümüz. Bizim genlerimizde var güçsüze güç olmak düşkünü kaldırmak, ekmeğimizi fakir garibanla bölüşmek. Milli çıkar ve değerlerimiz bir yana yaşadığımız Rusya-Ukrayna savaşında gönülden, sahi kaç kişi kimin tarafında? 

 

“Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın.” Der Tolstoy. Nerede olursak olalım, ölen, yaralanan, karda kışta yalın ayak bombalardan kaçmaya çalışan insanların acısını, bir nebze yüreğimizde hissede biliyorsak ve dudaklarımızdan “Allah yardımcıları olsun” cümlesi çıkabiliyor ise halen içimizdeki insani duygular yaşıyor demektir. Ahmet Arif’in mısralarındaki gibi “Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim. Olmalı zaten. Olmazsa insan olmaz yüreğim.”

Sağlıcakla…

Gazete Damgadan alıntıdır.