DEMOKRASİ NEDİR? BİLMEYEN VAR MI?

Öteden beri Türkiye’de demokrasi söyleminde, demokrasi tezlerinde, demokrasi tartışmalarında halk var mıdır, işçi, var mıdır? Binen var mıdır? Ben bilmiyorum çünkü!.

Bunu böyle olduğu gerçeğini siyasal bilgilerde, belgelerde yazılı bir takım anayasal ve siyaset bilimi kavramlarına bakmak, onları alt alta sıralamak yeterlidir!.

Demokrasi, gerçek anlamı ve işleviyle emekçi sınıfın ve yurttaşların haklarını ve özgürlüklerini güvenceye alan, onların kararlara katılmasını sağlayan, egemen sınıfın sömürüsüne son veren bir yönetim biçimidir. Demokrasi haklar temelinde kurulur. Hakları geniş kapsamda anlamalıyız. Sadece insan hakları diyerek işin içinden çıkamayız. Bütün canlıların ve doğanın hakkı vardır. Demokrasinin temeli hak, hakkın temeli de gerçektir. Demokrasi haklardan, haklar da gerçeklerden doğar. Gerçekler temelinde köklenirler. Gerçekler temelinde yapılanırlar. Demokrasi demek aynı zamanda ‘hukuk devleti’ demektir. Yani ‘en temel hakların var olduğu’ devlet. Hakların güvencede olduğu devlet. Ancak hukuk devletiyle kanun devletini birbirinden çok iyi ayırmak gerekir. Kanun devletinde kanunları bir kişinin veya bir grubun buyruğuna dönüştüren anlayış egemendir. Yani artık hukuk devleti buyruk devletine dönüşmüştür. Demokrasi adil, hukuk bilimine göre hazırlanmış kanunlarla inşa edilebilir. Bu yolun dışında demokrasiye ulaşan başka bir yol yoktur. Ülkemizde ve birçok ülkede bu kavramlar iç içe geçirilerek kafalar karıştırılmakta ve demokrasi diye emperyalizmin çıkarları zihinlere/bilinçlere doldurulmaktadır. Bu tuzak özellikle gelişmekte olan ülkelere kurulmaktadır. Sömürüyü ve emperyalizmi unutan, yok sayan bir demokrasi anlayışı, demokrasi değil demokrasi renklerine boyanmış korkunç bir sömürücü kapitalizm tuzağıdır. Demokrasi konusundaki bu kafa karışıklığı ve yozlaşma toplumu kirlenmeye, yönsüzlüğe ve çürüyüşe sürüklemiştir. İşte o yüzden Türkiye’de öteden beri demokrasi söyleminde, demokrasi tezlerinde, demokrasi tartışmalarında kesinlikle ve gerçek anlamıyla halk yoktur, işçi, emekçi sınıfı yoktur. Siyasal belgelerde yazılı bir takım anayasa ve siyaset bilimi kavramlarını alt alta sıraladığınızda bu gerçeği apaçık görmek için yeterlidir!.

Bilimsel hukuk ile demokrasi bir bütündür. Cumhuriyet kavramı da bu bütünün içindedir. Cumhuriyet, demokrasi ve hukuk birbirini besler, tamamlar. Bu bütünü oluşturan unsurlardan biri bozulursa siyaset dinsel ve etnik kökende yapılmaya başlar. Etnik ve dinsel siyaset emperyalizmin en etkin ve en korkunç silahlarıdır. Laiklik ve bilimsel hukuk bu etnik ve dinsel yozlaşmanın tek çözüm yoludur. Aslında bilimsel hukuk devleti demokrasi demektir. Demokrasiyi oluşturan üç temel ilke bir başka deyişle üç temel kavram vardır: Birincisi ekonomide demokrasi, ikincisi siyasette demokrasi, üçüncüsü de iletişimde demokrasidir. Bu üç kavram, bir bütün olarak olgularla bütünleştirilmeli, gerçekler temelinde doğru anlaşılmalıdır. Emekçiler demokrasinin, onların sınıfsal yararları için neler vaat ettiğine, sofralarındaki ekmeği büyütüp büyütmediğine, emeğin haklarını güvenceye alıp alamadığına, sınıfsal adaleti sağlayıp sağlayamadığına, sömürüye son verip veremediğine, emperyalizme karşı etkili, yurtseverce bir mücadelenin önünü açıp açmadığına bakar, bakmalıdır. Marksizm ideolojisi, bundan yaklaşık 150 yıl önce batı demokrasisinin gerçek bir demokrasi olmadığını, burjuvazinin çıkarlarını savunma amacı taşıdığını, özgürlüğün sadece burjuva sınıfından olanlar için var olduğunu dolayısıyla batı demokrasisinin biçimsel bir demokrasi olduğu eleştirisini getirmiş ve bugünlere kadar yapagelmiştir. Marksist ideolojinin taşıdığı düşünceye göre, kapitalist düzende siyasal demokrasi kapitalist sınıfın işçi sınıfı üzerindeki egemenliğini gizlemeye yaramaktadır. Yine o Marksist düşüncenin savunduğuna göre gerçek demokrasi ancak bilimsel sosyalist düzende varlık kazanabilir. Demokrasi mücadelesiyle toplumculuk yani sosyalizm mücadelesi iç içe geçmiş kavramlardır. “Gelin hepimiz sosyalist olalım” demiyorum ama akla, bilime, mantığa sosyolojik gerçekler ışığında önem verelim, duyarlılık gösterelim, ona göre düşünelim, tartışalım” diyorum. Çünkü yaşadığımız acı gerçekler karşısında yılmadan mücadele etmek gerek, anlamak anlatmak gerekir, diye düşünüyorum. ‘ASLA EKMEDEN BİÇEMEYİZ!’ Öyle değil mi?..