Özellikle son bir hafta on gündür neredeyse hemen herkes ‘her nedense’ çok şaşkın biraz da
kızgın görünmektedir. Sağcısından solcusuna liberalinden sosyal demokratına AKP
Hükümeti’nin dolayısıyla Erdoğan’ın faiz oranlarını yine ‘düşürtmesine’ çok şaşırmışlar: Faiz
oranlarının indirmek, bilimsel değilmiş, bilinen iktisat kurallarına ters düşüyormuş, faizleri bu
kadar düşürmek enflasyonu daha da tırmandıracak, gelir bölüşümünü daha da bozacakmış,
Türkiye’nin dış dünyadaki itibarını zedeleyecekmiş, yatırımcı bu tür, ‘tek adam dayatmaları’
karşısında önünü göremeyecek duruma gelecek, yatırımdan vazgeçecekmiş, garantili devlet
ödemesine sahip yandaş şirketlerin dolar gelirleri onları daha da zengin edecekmiş..
Dolayısıyla onlar; Yanlış buldukları faiz indirim kararını hayretle şaşkınlıkla ve kızgınlıkla
izliyorlarmış!..
Oysa ben hiç ama hiç şaşırmadım: Özellikle adına ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi’ adını
verdikleri ama aslında ‘tek adamlı düzensizlik sistemi’ adını vermenin daha doğru olduğu
‘tek otorite’ tarafından yürütülen uygulamalara teker teker baktığımız zaman, bakanların
tayin edilmiş memurlar durumuna getirildiğini gördükten sonra: mahkeme kararlarının
uygulanmadığını, TBMM’nin işlevini kaybettiğini yaşadıktan sonra: kamu varlıklarının ve
kaynaklarının ‘denetlenemez hale getirildiğini’ gördükten sonra: demokrasinin rafa
kaldırıldığını fiilen yaşadıktan sonra ‘faiz politikasının’ dini referanslara bağlandığını işittikten
sonra bu son faiz indirme konusunda ‘bilimsel, akılcı, mantıklı ve de gerçekçi’ ’bir karar
verileceğini beklemek abesle iştigal olurdu..
Bilimin ve uzmanların değil ‘inanç dünyasının’ tavsiyeleri öne çıkacaktı. Hele, tek adam
rejimine geçmeden önce bile en yararlı kamu iktisadi kuruluşlarının programlı bir şekilde yok
edildiğini gördükten: düzenin parti devleti yönünde değiştirildiğine tanık olduktan sonra faiz
indirimi konusunda, bilimin ve iktisat uzmanlarının önerilerinin kabul edilmesi beklenemezdi.
Nitekim de öyle oldu!.. Bana göre; Tek adam sistemine dayalı Hükümetin faiz politikası ile
Suriye politikası örtüşmektedir. Her ikisi de ‘siyasal İslamcı menfaatlere ve öngörülere
uygun bir bütünlük’ içindedirler. 5-6 yıl süren dostluğun ardından aniden düşmanlığa
dönüşen Esat karşıtlığının neden olduğu ulusal boyuttaki siyasal zarar, faiz meselesinde de
benzer biçimde görülmüştür. Siyasal İslamcıların 70-80 yıllık mazisi olan ‘faiz
düşmanlığı’ depreşip nüksederek su yüzüne çıkınca aynı Suriye meselesinde olduğu gibi,
ekonomik felaketi ve de çöküşü beraberinde getirmiştir..
Oysa zamanında Esad’a dost gözle bakılsa, faizin de enflasyonu frenleyecek bilimsel ve teknik
bir araç olduğu gerçeği doğru algılanıp bilinse, ne dış politika ne de enflasyon konusunda,
ulusal boyutta bu denli zarara uğrardık. Faizi hele ki yüksek faizi savunuyor değilim ama
İktisatta ve siyasette bazı bilimsel ‘kırmızıçizgileri’ boş verirseniz, dikenli tellere takılmanız
kaçınılmaz olur. 33 yıla erişen gazetecilik meslek hayatımın hemen her evresi ve aşamasında
iktisat bilimi, teorisi ve uygulaması ile yaşamak zorunda kaldığımı özellikle belirtmek isterim.
İyi ki; Yaşamımın üniversite döneminde mezun olup diploma almamış olsam da 4-5 yıllık
dönemde ekonomi eğitimi almış biriyim. Yani iktisat bilimini kural ve prensipleri, ana
hatlarıyla akademik düzeyde birazcık hatim etmiş, 33 yıllık gazetecilik deneyimiyle de hazım
etmiş durumdayım. O nedenledir ki; Son yıllarda Türkiye’de iktidarın uyguladığı  politikalara
baktığımda pek çok iktisatçı formasyonu olan gazeteci gibi inanılmaz yanlışları ben de
gözlemleyip görmekteyim. Bu aşama hatta son tahlil de tek anlayamadığım kavrayamadığım
şey şudur; “N kadar olumsuz sonuçlar vereceği biline biline siyasiler tarafından yanlış

iktisadi kararlar başta olmak üzere tüm bunların neden ısrarla uygulandığıdır” Benzer konu
içerikli diğer tüm yazılarımda hep yazmaya, anlatmaya çalıştığım gibi: Siyasal anlamda
aldığınız ve uygulamaya soktuğunuz kararlar ile yanlışlıklar sarmalına dolandığınız zaman,
bu sarmaldan kendinizi bile kurtaramazsınız..